Kadınlar sık sık "Beni seviyor musun?" diye sorarlar. Ne kadar sevildiklerini merak ederler. Erkeklerin sorusu biraz daha farklıdır. Onlar içlerinden kendilerine sorarlar: "Onu seviyor muyum? Ne kadar?"
Ama belki asıl soru; "sır"ları ortaya dökecek soru "Onu nasıl seviyorum?"dur! Aşk bir nicelik işi değildir. "Ne kadar" değil; "nasıl?" diye sormalı o yüzden.
***
Margaret Mazzantini'nin eşsiz romanı "
Sakın Kımıldama"nın erkek kahramanı yıllarca gizli kalmış aşk ilişkisini şu sözlerle anlatır: "Onu bir dilenci, bir kurt, bir ısırgan otu gibi seviyorum.
Camda bir kesik gibi seviyorum. Onu seviyorum, çünkü hayatta yalnızca onu; onun yoksul kokusunu ve her an kırılacak gibi olan kemiklerini seviyorum."
***
Onu nasıl seviyordum, ne gibi?.. Bu konuda yıllar önce yazmıştım. Artık piyasada bulunmayan "
Haydi Kıralım Hayallerimizi" adlı kitabımda var.
Elektriklerin kesildiği, her yerin koyu karanlığın içinde kaybolduğu bir gece cep telefonuma kaydettiğim notlardan oluşuyordu o yazı. Karanlıkta arzı endam eden sevgili hayaletleri arasında mecazları, imgeleri, dil oyunlarını yardıma çağırmıştım. Şöyle yazdığımı hatırlıyorum: "Televizyonu açık unutulup ıssız uykulara dalınan hüzünlü bir otel odası gibi seviyordum onu." Bir de şu: "Kocaman bir kahkahaya duyduğum imrenme gibi; bir sandviçi ortaklaşa yer gibi seviyordum onu."
***
İnsan belli bir yaşa gelince anlıyor: Bir olayı hatırlamak, onu yaşamaktan daha heyecan verici olabilir.
***
Modern yetişkin erkek özünde
kırgın bir varlıktır: Çünkü çocukluğunu serüvenler düşleyerek, kahramanlık oyunları oynayarak geçirir, sonra yetişkinliğinde rutin hazlara teslim olması öğretilir.
***
Baudrillard "
biri seni özlemeyecekse eğer, kaçmana gerek yok" diyordu. Oysa bakıyorum da, tam da o nedenle uzaklara kaçılıyor artık!
Bir ihtimal uğruna... Belki özleyen biri çıkar; geride bırakılanlardan biri özlemeye başlar diye...
***
Umutsuz bir dilek... Rüya gibi olmasın hayat! Rüya olsun!
***
Erkekler her sabah uyandıklarında biten geceyi bir süprüntü gibi arkalarında bırakıyorlar.
Kadınlar rüyalarına bağlanıyorlar. Bu güzel! Ama hangi rüya bu kadar laf kalabalığına ve yorum arzusuna karşı saflığını koruyabilir? Oysa uyku bizim
"inziva"mızdır.