Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Krizlerimiz değil, "mesele"lerimiz olmalı!

Dört gündür kiminle karşılaşsam, söze "2012 kriz yılı olacak" diyerek başlıyor.
"Kriz" kelimesinin ürpertici bir etkisi var ya, özellikle üzerine basarak seslendiriyorlar
Çoğu da medyadan, ekonomi ve akademi çevrelerinden insanlar.
Haksızlar mı? Pek sayılmaz!
Çünkü hepsi de çetin ceviz sürüyle kriz bekliyor bizi!
Kimisi global, kimisi bölgesel (Ortadoğu yandı yanacak mesela!), kimisi yerel krizler!
Ama ben onlara karşılık verirken "kriz" kelimesinden özelikle kaçınıyorum. "Evet!" diyorum; "önümüzdeki yıl zor geçecek, belki çok zor!"

***

İşin gerçeği şu ki...
İlkokul çağından beri, krizlerle korkutulan, krizlerle terbiye edilip "hiza"ya sokulan, hatta zaman zaman kriz arsızı haline getirilen bir kuşağın insanıyım.
Ne vakit bir yaşamak düşünsek...
Ne vakit dünyanın ve memleketin ahvalini dert edinsek...
Karşımıza krizlerden bir perde örtüldü, öte yanını göremedik!
Artık şunu iyi biliyorum...
Krizler delip geçerler ama geçerler. Bazı krizler çözülür, bazıları durdurulur ya da ötelenir.
Esas olan bu krizlere yol açan temel meselelerdir.
Bunları göremiyor, "mesele" edemiyorsak...
O zaman toplumsal akıl küntleşiyor.
O zaman siyaset kurumu çözümü değil, çözümsüzlüğü yönetmenin kolaycılığını seçiveriyor.
Türkiye'nin "Kürt meselesi"ne bakın! Dünya ekonomisinin "finans sektörü meselesi"ne bakın!
Ne demek istediğimi anlayacaksınız!
***

Ne zaman "kriz"den konuşulsa...
2001'in berbat mı berbat günlerinde Durmuş Hocaoğlu'nun kaleme aldığı bir makaleyi hatırlarım.
Başka bir kültürel çevreden olduğum için merhum Hocaoğlu'nu (ki hakiki bir entelektüeldir) o yıllarda pek tanımazdım ve bu makalesiyle karşılaştığımda çarpılmıştım.
Zaten makalenin başlığı yeterince açıklayıcıdır: "Kriz var krizler'den içeru!" (Gelecek dergisi, Yıl 1, sayı 5.)
Cumhurbaşkanı'nın anayasa fırlattığı, başbakanın onu halka şikâyet ettiği; ardından ekonomik ve siyasal çöküş getiren süreç için "bu ilk değil, son da olmayacak, çünkü hepsi Büyük Kriz'in bir par çası" diyordu Hocaoğlu.
Neydi o?
"Bir medeniyetin, bir kültürün, bir ülkenin tıkanmasıydı!"
Ve ne yazık ki, bunu mesele edinmiyorduk!
"Dünyanın ve tarihin sorduğu yeni sorulara yeni cevaplar üretebilmekte" yetersiz kalıyorduk.
***

Hocaoğlu, o makalesinde "peki ne yapalım?" diye soranlara, "çözümün ilk şartı çözümsüz modellerin terk edilmesidir" cevabını veriyordu.
Yani "yanlış"ın yanlış olduğu keşfedilmeliydi!
Hani Edison sentetik kauçuk imal edebilmek için binlerce deney yapmış. Hepsinde de başarısız olmuş ya...
Bir asistanı "hocam ne yazık değil mi, sentetik kauçuk elde etme yolunda elli bin deney boşa gitti!" deyince...
Ünlü mucit şöyle karşılık vermiş: "Hayır evladım, yanlış düşünüyorsun! Sentetik kauçuk elde etmemenin elli bin yolunu keşfettik!"
İşte o hesap!

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA