Yılbaşı piyangosu aldıysak, ya çıkarsa diye heyecanlanmamız, büyük ikramiye hayalleri kurmamız normaldir.
Ama hayatı bir piyango gibi görmeye başlamamız normal olabilir mi? Çevreme bakıyorum... Gazetelere, tv programlarına bakıyorum...
Nedense, "yeni yıl"dan hepimize çıkabilecek bir ikramiye gibi söz ediyorlar.
Bu ikramiyeyi "bekleme"nin heyecanını öyle ballandırarak anlatıyorlar ki, ilginç! Değil ya, hadi diyelim ki hayat gerçekten bir tür piyango! Tamam da...
Kapıdan dışarı çıkacak enerjin yok! Doğru düzgün iş yapmaya niyetin yok! Yorgunluğun, kırgınlığın had safhada! Artık içindeki güzellikler de solmaya yüz tutmuş! Tatsız tuzsuzsun ve azıcık öfkelisin; gizliden hasetlere gark olmuşsun... Nasıl olacak o zaman?
Nasıl iyi, güzel olacak hayat, nasıl gerçekleşecek istediklerin!
***
Malum, zihinsel modaları belirleyenler "
olumlu düşünce" diye bir şey uydurdular.
Yanına çayını, kahveni alıyorsun.
Seçilmiş çaresizliğinin, bitmez tükenmez mızmızlıklarının ortasında oturup kendin için "
iyi" şeyler düşünüyorsun.
Hatta bunları listeleyip durmadan tekrarlıyorsun. Büyük ikramiye için "
seri bilet" alır gibi bir hal!
Sonra bekliyorsun...
Bekliyorsun, bekliyorsun.
2009, 2010, 2011... Doğrusu, beklemekte bayağı iyisin! Zaten böyle inatla ve ısrarla bekliyorsan, aslında "
tuzun kuru" demektir!
Ama
umudun ve hayallerin tatlı enerjisi tükendikçe içindeki mutsuzluk büyüyüp acıtıyor! Bu acıyı başkalarından saklamak için ne yapacağını şaşırıyorsun!
***
Neden peki? Neden böyle oluyor? Çünkü büyük insanlık geleneklerinin "
iyi düşünmek" dedikleri ile kişisel gelişimcilerin "
olumlu düşünmek" dedikleri arasında büyük fark var.
Çünkü hayat önce "
hüsnü niyet", sonra apaçık biçimde "
eylem" bekliyor senden!
Çünkü bağlı olduğun popüler kültür sadece
kendini düşündüğünde ve sadece
kendin için istediğinde ortada "
iyi" bir şey kalmayacağı hakikatini unutturmuş sana!
Hem eğer "
yol"a çıkmadıysan...
Randevu noktasına kadar bile yürümeye üşeniyorsan...
"
Sevgili"yle buluşmayı beklemen tuhaf değil mi?