Statüko partileri sever.
Halk liderleri.
Geleneksel muhafazakâr-sağın jargonuyla söyleyecek olursak "devlet ile millet arasındaki çatışma" da tam bu ayrım noktasında cisimleşir.
Devlet en radikal partilerde bile "kendine benzeyen" yapılar ve işbirlikçiler bulup nüfuz etmeye çalışır.
Lider ise çoğu zaman milletin bazen tutkulu, bazen müşfik bazen huysuz ve kuşkulu kollarına terk edilir!
Liderle partisi arasındaki ilişki bu yüzden çok kritik ve hep ikirciklidir.
***
Bu olgunun en açık örneğini 80'lerin sonu ve 90'ların başında yaşadık.
Halk Özal'a oy verdi, ANAP iktidara geldi.
Özal "geleceği kurmayı" seviyordu; ANAP bugünü kurtarmayı!
Özal'ın hedefleri vardı, ANAP'ın iktidarı!
Önce ANAP'ın felsefesi olan, vizyon sahibi ve uzlaşmaz demokrat karakterdeki isimleri birer birer siyasetten uzaklaştılar. (Yoksa uzaklaştırıldılar mı, demek gerek!)
Statüko için bundan sonrası kolay oldu.
Halk, medya marifetiyle
liderin siyasal duruşuna değil, özel hayatına odaklandırılırken...
ANAP içten fethedildi; köklü çözüm siyasetlerinin yerini pragmatik ötelemeler aldı.
Tabii bu durumda halkın hâlâ ANAP'a oy vermesini beklemek onu hiç tanımamak olurdu!
Bunu bekleyen statükocular her seçimde yanıldılar ve sandığın karşılarına çıkarttığı demokratik alternatifleri
28 Şubat örtülü darbe süreciyle bastırdılar.
***
Bu konuya nereden geldim?
Birincisi...
Son zamanlarda dikkatimi çekiyor. Medyanın ve iktidar partisinin içindeki belli kesimler
"Statüko yıkıldı, bir devir kapandı" tezine yürekten inanıyorlar.
Oysa ülkenin temel ve kritik sorunları henüz berrak çözümlere kavuşturulmamışsa...
Demokrasi ve adalet alanında daha gidilecek çok yol varsa...
Kapıda global ekonomik kriz bekliyorsa...
Ve
lider Erdoğan'ın halefi kim olacak, tartışmaları başlamışsa...
Siyasal rehavet için hiç uygun bir zaman olmadığı bilinmelidir.
Böyle durumlarda geçmişin gerçekten geçmişte kaldığına,
Statüko'nun yerle bir olduğuna inanmak çok ciddi bir siyasal yanlıştır.
***
İkincisi...
Cumhurbaşkanı'nın vetosuyla yanlıştan dönülmüş olsa bile...
Şike yasasının meclisten jet hızıyla geçmesi siyaseten hafife alınacak türde bir olay değildir.
Adalet ve demokrasi adına yapılması gereken bir yığın hukuksal düzenleme varken hangi parti
futbolda eski düzeni sürdürmek isteyenleri kurtarmak peşine düşer?
Halkın taleplerine, seçmeninin tercihlerine kulak vermek yerine,
Kulüpler Birliği'ne kulak vermek alttan alta
Statüko'yla el sıkışmak değil midir?
Şimdi yapılacak iş açıktır...
Kendisini
"Yeni Türkiye"nin partisi olarak konumlandıran
AK Parti durup şike yasası konusunda
"bu iş nasıl oldu, neden oldu?" sorusunu mutlaka masaya yatırmalıdır.