Ne kadar seversen sev, içindeki duyguları aktaramazsın. Ne kadar sevilirsen sev, ihtiyacından azdır. Ne kadar kovalarsan kovala, zamanı yakalayamazsın. En çok yoldayken anlarsın ki, aslında kendi içinde hep aynı yerde durmaktasın. Ve her başarı, asla başaramayacağın ne çok şey olduğunu anlatır. Yani... Hayat eksiktir, eksik kalacak!
***
Sadece hayatı değil, dünyayı da bir bardak olarak düşünün... Hayır konumuz, iyimserlik, kötümserlik meselesi değil! Bilgi ve bilgelik arasındaki fark. Bardağın
dolu tarafını araştırarak bilgiye,
boş tarafını sorgulayarak bilgeliğe doğru yol alırız.
***
"Kendimi ve yaşam biçimimi sadeleştirdim" diyor. Başarmış! Zafer duygusuyla söylüyor bunu! Gülümsüyorum. "Hırsın hâlâ yerli yerinde duruyor" diyorum; "o noktada bir sadeleşme yok!"
***
"Sadeleştim" diyor. Yeni yaşam tarzını bir de İngilizce ifade etmeyi tercih ediyor: "Simple life." Organik yiyip organik giyiyormuş. Eskisine göre daha az alışveriş yapıyormuş. Bir çiftliğe ortak olmuş; artık doğayla daha çok ilgileniyormuş. "Ne güzel!" diyorum. Yıllardır tanıyorum onu. Bana kalırsa tıpkı eskisi gibi. Zeki, duyarlı ama hep azıcık
katı, hep içten içe
kendisiyle kavgalı! Biraz takılmak geliyor içimden: "Peki hanlar, yatlar, katlar ne oldu?" Duruyorlarmış! Belli ki onları "sadeleştirme" yi düşünmüyor. Aklımdan geçenleri okuyor. "Abartmayalım şekerim" diyor. Doğru, Abartmayalım. Medyanın pompalayıp durduğu "sade yaşam" trendi de zaten lüksün yeni hallerinden biri!
***
Bir muhafazakâr bir liberali asla derinden anlayamaz. Çünkü muhafazakâr için liberallerin göklere çıkarttığı "birey" denilen şey
(ünlü Katolik siyaset düşünürü Lamennais'in deyişiyle) "bir rüyanın gölgesinden başka ne olabilir ki!"
***
Hiçbir oğlan çocuk sınıfındaki "kırmızı ayakkabılı kızı" unutmaz! Yıllar geçer, gençlik, orta yaşlılık... Sevgililerin yüzleri bile zaman içinde bulanıklaşır, silinir gider. Ama o kızın imgesi bellekte hep aynı canlılıktadır.
***
"İçinden en çok neyi yazmak geliyor?" diye soruyorlar bazen. Hayır! Büyük konular değil derdim. Tümüyle ayrıntı gibi görünen duyguları kelimeler yoluyla elle tutulacak kadar canlı kılmak istiyorum. Sözgelimi yoldan gelip kendini ak pak çarşafların üzerine bırakıp uyuma halini... Pamuklu dokumanın temasını, odadaki ceviz konsolun kokusunu, hızla yaklaşan uykunun bana bir melek gibi gülümseyişindeki güzelliği anlatmak istiyorum. Bir köşe yazısında mı? Neden olmasın! Ah.. her seferinde normlar ağır basıyor ve elim klavyeye giderken vazgeçiyorum.