Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Pazar notları: Aşk, işaretleri sever!

Aşkın tesadüfleri yoktur, işaretleri vardır!.. İşaretleri takip edemeyecek kadar meşgul ve işaretlere inanamayacak kadar akılcı olanlar âşık olamazlar.

***
"Ben Ali'yi rüyamda gördüm. Küçüktüm. Ninem kolundan tutup bana getirmiş, bu senin gönlünün nazar boncuğudur, demişti rüyamda." Son zamanlarda işittiğim en güzel aşk ifadesi! (Krek Tiyatro'nun "Güzel Şeyler Bizim Tarafta" oyunundan.)
***
Marguerite Duras âşığın ihtiyacını nasıl da çarpıcı biçimde anlatır: "Onunla buluşmayı değil, yalnız kalmayı istiyor şimdi. Onu düşünmek, onu bilmek, onu sevmek için..."
***
Gelip geçerken, gündelik hayhuy içinde, hatta kazara gerçekleşmiş bir temas... Dirseğinize, omzunuza, elinize, yanağınıza, saçınıza belirgin fakat kısa bir temas bile... Yara açar. Herkeslerden, kendinizden bile saklanan bir yara... Ve tek merhemi vardır; aynı beden, aynı el, aynı "ruh" tarafından bir kez daha dokunulmak!
***
Alışkanlık çevresinde ne varsa yutar, öğütür. Güzelliği bile...
***
Ahlakıyla örnek olan kişiyle, ahlakçılığı gösteriş kılan kişi arasındaki fark nedir? İkincisi mutsuzdur.
***
Sürekli modern insandan söz ettiğim ve onu insanın binlerce yıllık hikâyesinden ayırdığım için bana "gerçekten bu kadar fark var mı?" diye soranlar oluyor. Oysa bu farkın derinliğini anlamak için modern insanın ölümle ilişkisine bakmak bile yeter!
***
Ölümü hatırlatan ne varsa çevremizden uzaklaştırmaya veya üzerini örtmeye çalışıyoruz. Bu yüzden artık hakkıyla yas tutmayı da beceremiyoruz. Bu korku, bu inkâr sonucu ölüm gitgide "kazara" gerçekleşen bir olgu veya bir tür "suç" gibi algılanıyor. Ama işte tam da bu yüzden kimi "kaza sonucu ölüm"lerin gerçekte cinayet olduğunu anlamakta zorlanıyoruz..
***
Duygularının dikine gidiyorsun. "Çocuk musun" diyorlar; yaşına başına yakıştıramıyorlar... Aklını başına topluyor, harekete geçmeden önce enine boyuna düşünüyorsun. "Bu ne usluluk! Sana hiç yakışmıyor" diye karşı çıkıyorlar... Öfkeleniyorsun. Yakıştıramıyorlar... Sakin kalıyorsun. Yakışıksız bir kayıtsızlığa kapılmakla suçluyorlar... Arkanı dönüp gidiyorsun. "Oldu mu ya şimdi, hiç yakışmadı!" diye ağlaşıyorlar. Durup direniyorsun. Şık olmadığına karar veriyorlar... Gün geliyor elbette! Ölüyorsun. Onu da bir türlü kabullenemiyorlar. Gazeteye ilan veriyorlar: "Ölüm sana yakışmadı!.." Oysa ne hayat, ne de ölüm yakaya takılan bir gül değil! Bu "hoş görüntü vermek" manyaklığının sonu yok mu? Bağırmak istiyorum bazen: Şıklık sizin olsun, bana çırılçıplak hayatı ve ölümü verin!

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA