"Alt tarafı dizi işte" deyip geçiyoruz!
Oysa hep öyle olmuyor.
Bir komşuyu veya uzak akrabayı gözetler gibi izlenen; daha çok mahallelinin dedikodusuna katılma heyecanı veren bizim yerli diziler...
Bir bakıyorsunuz ki..
İnsanların hayatındaki en derin yaralara dokunup kabuğunu kaldırıveriyorlar.
Öyle Bir Geçer Zaman Ki adlı dizi mesela...
Bakmayın siz, herkesin dizideki Caroline karakterine çemkirip durmasına! Dizinin izleyiciyle arasındaki esas temas noktası başka bir yerde!
***
Dizi başladığında şöyle bir fikir edinip defterini kapatmıştım.
Hiç aklıma gelmemişti...
Öyle Bir Geçer Zaman Ki'nin sayısız genç kızın ve hatta yaşını başını almış nice kadının
babalarıyla ilgili yaralarını kaşıyıp acıtacağı!
İster istemez dönüp tekrar diziye bakar oldum.
Nedir bu?
"Ailede bir iktidar odağı olarak baba"nın televizyon dizisinde simgelenen ölümü mü?
Tam öyle değil!
Onu
Yaprak Dökümü bile yapamadı!
***
Bu dizinin yaptığı farklı..
Daha mahrem bir alana yaslanıyor.
Bir sevgili gibi beklenen ve gelmeyen; gelince de bir çuval inciri berbat eden babalarını yeniden değerlendiriyor kadın izleyiciler.
Oğullar erkeksi bir çatışma içine girer babayla; irade ve güç çatışmasıdır onların ki!
Ama kızlarınki öyle mi?
İnternette genç kadınların bloglarında diziyle ilgili yazılanlar, dizi üzerine twitter mesajları bu bakımdan çok ilginç.
Onları okurken bazen şu duyguya kapılıyorum..
Bir kadının babası tarafından kırılmış kalbini başka hiçbir erkek, hiçbir sevgili onaramaz... Mı?
***
Baba kimdir? O çocukların gözünde hem aileden biridir hem de aileye dışarıdan giren ilk
yabancı!
Hem tuhaf biçimde uzaktır hem de sırt için en güvenli dayanak!
O yüzden derim ya hep...
Annelik gibi değildir.
İyi baba olmak için "iyi insan" olmak gerekir!
Günümüzde babalar işin gösterisini özellikle kızlarıyla güzel idare ediyorlar da, vitrinden içerisi dökülüyor!
Hiç abartmıyorum! Sırf babasını üzmek için üzücü şeyler yapan, sırf babası merak etsin diye hiç maceracı olmadığı halde dünyanın bir ucuna giden kızlar tanıdım.
Bir gün ayrıca
"kızlar ve babalar"ından konuşalım!