Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Pazar notları: Onu nasıl sevmiştin?

Onu sevip sevmediğinden daha önemlisi onu nasıl sevdiğindir... Severken kim gibisin, ne gibisin?.. Bir dilenci gibi mi, yoksa kapkaççının teki gibi mi?

***

"Onu sevmiştim ama.." diye sızlanma şimdi! Bir sor bakalım kendine: Nasıl sevmiştin? Neşeyle mutfağa girmiş bir aşçı gibi mi, karnı zil çalarak sofraya oturmuş biri gibi mi?
***

Çocukluğumdan beri canım sıkıldığında oturduğum yerde alıp başımı gitmeyi severim. Şu yaşta ve başta bile küçücük bir çağrışım yeter bana... Minicik bir işaret... Sehpanın üzerindeki şu minik cam küre içindeki deniz feneri mesela! Bakarken üşüyorum. Çünkü sarp bir yamacın başında durmuş, yüzümü denizden doğru sert esen rüzgâra tutmuşum. Çok uzakta bir şilep dalgaların arasında bata çıka ilerliyor. Birazdan gelip alacaklar beni. Arabanın arkasındaki sepetten fırından taze çıkmış ekmeklerin kokusu gelecek...
***

"Umut fakirin ekmeği" derler ya... Nasıl da tartışılmaz bir doğru gibi görünür! Üstelik alttan alta umudu da, fakirliği de horlayan bir tavır saklıdır bu sözde! Oysa "geleceğe umutla bakmak"sa eğer mesele, bu tümüyle orta sınıfa özgüdür. Fakir ummaz, inanır! Tanrı'nın hikmetine...
***

"Umut" kavramı binlerce yıl boyunca hemen her kültürde Tanrı inancıyla kopmaz bir bağa sahipti. Günümüzdeyse bu kavram son derecede "seküler" ve Batılı bir anlamla kuşatılmış durumda! Artık umut demek, her şeyden önce "kendine inanç, kendine güven" demek! Sonra da ipinin ucunu asla tutamadığımız, asla tam olarak inanamadığımız şeylere; mesela tıbba, ekonomiye, siyasete güvenmek demek! Uzun sözün kısası... Hayal ve iradenin çarpıştığı umutsuzluk dünyası işte!
***

Gelecek fikriyle sınıfsal ilişkimize gelirsek... Zenginler geleceği kurarak, orta sınıflar gelecekten bir şeyler umarak, fakirlerse sadece "bugün"de yaşarlar.
***

"Nasıl başardınız?" diye sorulduğunda, hemen "doğru zamanda, doğru yerde, doğru kişilerle çalışarak" diye cevap verenleri ilgiyle izliyorum. "Vayy be!" diyorum içimden. Oysa bir hatırlasalar... Başlangıçta endişe ve kuşkuyla titriyorlardı!.. İşler yolunda gitmeye başladığında talihin kendilerine güldüğünü düşündüler. Finalde kesinkes başarı gelince de artık başlangıçtaki bütün seçimler "doğru" görünüyor. Yutalım mı bu masalı?
***

Anne babalar tüketim kültürünün temel özelliği konusunda yanıldılar. Çocuklarını savurganlığa karşı uyardılar hep. Oysa şimdi anlıyorlar ki, sorun savurganlık değil, oburlukmuş! Nesneler, tatlar, duygular, düşünceler, dostluklar yalanıp yutuluyor ve hiçbiri gereksiz veya fazla gelmiyor!

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA