Tarihin en kan dökücü toplumlarına şöyle bir bakın... Hepsi "Aydınlanma" sonrası ortaya çıkmıştır.
İki dünya savaşına...
Etnik ve siyasal kıyımlar tarihine bir bakın.
Ne göreceksiniz?
Parmağı kesilince başı dönen...
Hastane tüpleri dışında kan görünce korkudan bayılan...
Uygar ve çıtkırıldım müstekbirlerin akıl almaz zalimliğini göreceksiniz!
***
Ne tuhaf, değil mi!
"Hayvanların ne günahı var?" diyen ve kurban hakkındaki bütün inançları, meselleri, mitleri
"çocuk hikâyesi" yerine koyan uygarların hali ortada...
İnsan kanını oluk oluk akıtmayı hiç umursamıyorlar.
Oysa o hikâyeler ne incelikler aktarır bize, ne hikmetler içerir!
Düşünün...
Neden vahiy dinlerinin kökeninde
Habil ile Kabil'in hikâyesi vardır?
Neden
"primitif" denen kültürler ve inançlarda bile neden kurban töreni ile
toplum içi şiddete karşı önlemler arasında doğrudan bağ kurulmuştur?
Cevaplar çok manidardır!
***
Gelin, Hz. Adem'in oğulları Habil ile Kabil'in öyküsüne bakalım...
Bu
"ilk kurban" hikâyesi olduğu kadar
"ilk cinayet"in de hikâyesidir.
Habil çobandır ve koyunlarının ilk yavrularını sunar Allah'a!
Kabil çiftçidir ve ilk hasadını sunar!
Ama Kabil kendisininkiler değil de Habil'inkiler kabul edildi diye hasete kapılır ve kardeşini öldürür. (Tam bu noktada Kuran'ın öyküyü anlatırken Yahudi-Hıristiyan anlatısından farklı olarak kardeşlerin adını vermediğini vurgulayayım.)
***
Kabil'in aynı zamanda
ilk yerleşik toplumu kurduğunu da düşünecek olursak...
İnsanlığın ve uygarlığın altında
"kardeş katli" yattığını söyleyebiliriz.
Asıl önemli olansa...
Habil'in kardeşine söyledikleridir:
"Allah, ancak korkup sakınanlardan kabul eder, sen beni öldürmek için elini uzatırsan, ben karşılık vermeyeceğim."
Bu cümleye dikkat!
"Korkup sakınanlar..."
Demek ki, katiller (ve uygarlar) Allah'tan korkmayan, yanlıştan sakınmayanlardır!
***
Şimdi
o upuzun insanlık tarihini bir yana bırakıp gündelik hayata ve kendi kişisel tarihimize dönelim!
Ben
çok sevdiği kuzusunun bayram gelince kurban edilişini seyreden,
o dramatik travmayı iliklerine kadar yaşayan kuşaktanım.
Hiçbirimiz bunları yaşadık diye vahşileşmedik! Kurban eti yedik diye içimizden
Dr. Hannibal Lecter çıkmadı!
Ama
kurban görünce fena olan, ebeveynleri tarafından kurban kanından köşe bucak kaçırılan, el bebek gül bebek büyütülen
günümüz çocukları ne yapıyorlar, dikkat ediyor musunuz?
Köpeklerin kuyruğuna taş bağlıyor, kedilerin gözünü oyuyor; canları sıkılınca da kendi bileklerini jiletliyorlar.
***
Biliyorum, zor bir konu bu!
Çok karmaşık!
Bayram sabahında bu köşeyi
"antropoloji semineri" havasına sokmanın âlemi yok!
Fakat şunun altını ısrarla çizmek istiyorum...
Kandan kaçmak değil...
Kanla hesaplaşmak gerekiyor!
Kurban geleneğinden
uzaklaşmak değil,
Hz. İbrahim'in yaptığını derinden anlayıp
"kurban"ın kuru kuruya kasaplık gibi görünen yanını
aşmak gerekiyor!,