Ramazan geldi mi, İstanbul rotalarım ve duraklarım renklenir.
Tamam! Sultanahmet'e gitmek bana her zaman ferahlık verir!
Nasıl Bağdat Caddesi'ne kafamda hiç plan yapmadan iniveriyorsam, birdenbire canım çektiğinde Mercan Yokuşu'ndan ağır ağır yürüyerek çıkıp kendimi Süleymaniye'de bulduğum da olur.
Ah, şimdi aklıma geldi! Nicedir Fatih tarafında Eski Kafa'ya uğramamışım! Oysa orada demli çaylar eşliğinde muhabbet ne güzeldir!
Hemen dostlara haber salıp yine orada buluşmalı!
***
Bazı şeyler
rutin değil de bir tür ritüeldir benim için..
Ramazan ayının bazı akşamları
Sultanahmet Meydanı'nın cıvıl cıvıl kalabalığına karışmak...
Sahura doğru
Üsküdar'ın eski ve dar sokaklarında dolaşmak, bir cuma sabah namazı vakti
Eyüp Sultan Camii'ne gitmek...
Öyledir!
Geçen perşembe akşamı Sultanahmet'te aldık soluğu.
İtiraf ediyorum, geçen yıllardaki o derme çatma stantlarla gerçekleştirilen
Sultanahmet'te Ramazan Etkinlikleri'ni de seviyordum.
Biliyorum, bu uygulama meydanın
o görkemli tarihsel dokusuna uymuyor, ortalığa panayır havası veriyordu.
Fakat eğriye eğri, doğruya doğru; nasıl da hayat doluydu!
***
Bu yıl
Fatih Belediyesi doğrusunu yapmış, meydanı derme çatmalıktan ve mimari silueti bozan görüntülerden kurtarmış!
Ortalık yine canlı, neşeli tabii!
Turistler, nemli ağustos sıcağından bunalmış aileler, kol kola çiftler, teravihe koşuşturanlar...
Hepsi bir aradaydı. Ve son yılların İstanbul'u açısından çok şaşılacak bir şey ki,
bu rengârenk kalabalığın adabı, hoşgörüsü ve hoşluğu üst düzeydeydi.
Süslü arabalarında satış yapan mısırcıların başı kuyruktu. Gözlerimiz pamuk şekercileri aradı ama bulamadı.
Tertemiz giysili çocuk yaşta bir macuncuya denk geldik. Özenle doladı meyveli macunları çubuğa. Çubuğu bir buçuk liraydı.
Zamane macuncusu tabii,
kivi de katılmıştı tatların arasına!
***
Sonra
Divanyolu'ndan Beyazıt'a doğru yürümeye başladık.
Osmanlı'nın protokol yolu şimdi turistlerin egemenliği altındaydı. Hepsi teravih sonrası farklı camilerden taşıp gelen dua sesleriyle büyülenmiş gibiydiler:
"Allahümme salli ala..."
Akşamdan gecenin derinine uzanan gezimizi Çemberlitaş'ta
Çorlulu Ali Paşa Medresesi'nin avlusunda,
Erenler'de nargile ve sade kahveyle noktaladık.
Sıcaktı, çok sıcaktı.
Üzerimizden şıpır şıpır ter akıyordu.
Yine de şehir öyle güzel, ortam öyle çekiciydi ki, sıcağı gün boyunca belki ilk kez umursamamıştık!