Şimdi gel de... Yahu bu polisiye romanın bu kadar tutulmasının nedeni ne ola ki, diye meraklanma!
Stieg Larsson'un "Millenium Üçlemesi" olarak kurguladığı polisiye dizisinin ilk cildi Ejderha Dövmeli Kız'dan söz ediyorum.
Zaten daha işin en başında böyle olacağı belliydi. Düşünebiliyor musunuz, dokuz milyonluk İsveç'te üç buçuk milyon adet satmıştı roman.
Şimdi uluslararası satışı çoktan 30 milyon adedi geçti.
Geçen hafta bir rekor haberi daha geldi. Ejderha Dövmeli Kız e-kitap formatında da en çok okunanlar listesinde birinci sıraya yerleşmişti.
***
Şöyle bir baktım da...
Ejderha Dövmeli Kız bizim yazlıklar ve plajlarda da hâkimiyeti yavaş yavaş eline geçirmeye başlamış.
Doğrusu ya, ne yalan söyleyeyim...
Elinde
"Aşk" romanı ve ara sıra yudumladığı
"karpuzlu frozen"ıyla bronzlaşmak için uzandığı şezlongundan saatlerce kalkmayan
sarışınlara pek akıl erdirememiştim!
Hani bir yandan
"yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli" veya
"aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır" satırlarını okurken bir yandan da yanındaki bira göbekli erkeğe
"aşkımmm yaa, sen beni hiç anlamıyorsun!" diye söylenip duran sarışınlar!..
Şimdi onların yerini
Ejderha Dövmeli Kız'dan başını kaldırmayan somurtuk
esmerler aldı!
***
Hepsi tamam da, ortalıkta sürükleyici polisiyeden geçilmiyor.
Ejderha Dövmeli Kız'ın olay örgüsünün ve gizeminin de öyle ahım şahım olduğu söylenemez.
Üstelik romanı okuyan tanıdıklarımın hemen hepsinden
"kitabın en az iki yüz sayfası gereksiz" gibi yakınmalar işittim.
Diyemedim ki, o
"gereksiz" dediğiniz sayfaları da yutar gibi okudunuz!
Peki neden okumaya başlayan elinden bırakamıyor?
Bana kalırsa, Ejderha Dövmeli Kız'ı okumak...
Kitabın kahramanlarından Lisbeth Salander'e âşık olmak demek!
Gerçek hayatında
baştan aşağı arıza ve punk bir kızla karşılaştığında yüzüne bile bakmadan oradan uzaklaşan insanlar romanın antisosyal kahramanı
Lisbeth Salander'e ağır ağır ve damardan bir aşkla bağlanıyor!..
Romanlarının yayımlandığını bile göremeden dünyadan ayrılan eski gazeteci
Stieg Larsson'un asıl becerisi ve başarısı bu olmuş!
***
Henüz kitabı okumamış fakat okumaya niyetlenenlere üç önemli notum var.
Bir... Romanın İsveççe özgün adı
"Kadınlardan Nefret Eden Erkekler." Bu başlık başlı başına bir ipucu!
İki... Engin Ardıç'ın Sabah'ta çıkan
"Fröken Salander" ve
Yasemin Çongar'ın Taraf'ta çıkan
"Ebediyen Taraf Olacak Bir Yazarın Ardından" başlıklı yazıları mutlaka okunmalı.
Üç... Bana sorarsanız,
Lisbeth'e hiç itirazım yok ama ben yine de Heybeliada doğumlu Yunanlı usta
Petros Markaris'in polisiyelerini tercih ederim.