Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Pazar notları: Yüzlerdeki yorgunluk!

Saflık belki! Saflıkta inat! Ama gerçekten anlayamıyorum: nasıl oluyor da müzikli lokallerde kadınlı erkekli gruplar avaz avaz bir neşeyle "unut, sevme beni" diye şarkılar söylüyor; nasıl oluyor da "bu aşkın sonu, ne yazık ki hicran, gözyaşı dolu" diyerek göbek atıyorlar? Neşesi yapmacık, hüznü bulanık kaçıncı "fasıl"dır bu, bilen var mı?

***

Modern insan gizli gizli dua edip yalvarıyor: "Tanrım, ruhumu kurtar benim!" Ve işte tam o anda derin bir endişeye kapılıyor: "Ruhum var mı benim, kaldı mı?"
***

"Adil yasaların varlığı bir toplumu adil kılmaya yetmez. Bunun için o toplumda adalet fikrinin sürekli tartışmaya açık kalması gerekir" diyordu C. Castoriadis. Doğru! Fakat adalet fikrini sürekli tartışmaya açık tutmak çok zordur. Çünkü iki güçlü sosyal kesim; memurlar ve tüccarlar bunu önlemek için her şeyi yaparlar.
***

Zararsızlara ve tembellere iyiler diyoruz. Bu aptalca yanlış bizi bitiriyor.
***

Kıyı kasabalarını dolaşırken dikkatimi çekiyor: Çakıllı yerden denize girenler, bunun apayrı bir güzellik olduğunu bilenler her yıl biraz daha azalıyor. Kuma basmak bile istenmeyen bir şey olup çıktı. Bütün kıyılar iskelelerle kapatılıyor. Ayaklar çok mu narin şimdi? Bilmem! Zaten denize girmek istemeyen, yatıp güneşlenmeyi veya kıyıda "piyasa" yapmayı tercih eden yeni kuşaklar için bütün bunların bir anlamı yok! Peki çakılın suya kazandırdığı o büyülü, o oyuncu, o ışıklı saydamlığa ne demeli!.. Konu doğaysa eğer, konfor güzellikle zıtlaşıyor!
***

Arkadaşlık isteniyor, yetmiyor! Sevgililik isteniyor, bu kez de fazla geliyor! Flört kültürü bu çıkmazı aşamaz.
Çünkü hem eğlenceyi hem de sevip sevilmeyi aynı anda garanti altına alamazsınız.
***

50'lerinde bir grup kadın. Kafede karşımdaki masada oturuyorlar. Bir önceki kuşağın aynı yaştaki kadınlarına göre fazlasıyla zinde ve bakımlılar. Ama yüzlerinde garip bir yorgunluk var. Çok geçmeden anlıyorum: Yarış yorgunluğu bu. Soluk soluğa ve zorlu bir yarışta yarışçı olmanın yorgunluğu! Çocuklarını, eşlerini ve kendilerini yıllardır başkalarıyla ve başkalarının çocuklarıyla, eşleriyle yarıştırıp duruyorlar... Kafedeki kadınların yüzlerine bakmaya devam ediyorum: Sevgiler, nefretler, acılar, sevinçler, ihtiraslar, kazançlar, kayıplar. Onlar da bir bir yüzlerine kazınmış. Ama sevinç yok! Tanrı'nın o güzelim kıvılcımı, sanki hiç yaşanmamış gibi; en ufak bir iz bile bırakmamış! Neden böyle?

(Not: Sevgili okurlar yukarıdakiler 2007'de Vatan Gazetesi'ndeyken çıkan kimi "Pazar Notları" mın elden geçirilmiş halidir. Google denilen uzayın kuytularında unutulup kalmasınlar istedim!)

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA