Bir arkadaşım var, o da modaya uydu! "Anı yaşayacaksın arkadaş! Geçmişmiş, gelecekmiş hepsi boş!" deyip duruyor.
Öyle içten ve inançlı ki bunları söylerken!
Hele bazen gözlerimdeki ifadeyi çözmeye çalışıp "Aman sen entelektüel yorumlara kalkışırsın şimdi! Bence sen de susup anın tadına varmaya bak!" demesi yok mu, tatlı tatlı güldürüyor beni!
Öte yandan...
Bana sorun, "şu sıralarda tanıdıklarından en huysuzu, en mutsuzu, en asabisi kim?" diye...
Cevabım açık: O arkadaşım!
Neden mi?
Anlatayım...
***
Kadim çağların ve Doğu'nun bilgeliklerini özen göstermeden günümüze taşıyıp ortalığa saçmanın tuhaf sonuçları oluyor.
Çünkü modern insanın adını koyamadığı, tam olarak neyin nesi olduğunu çıkartamadığı bir
boşluk var içinde...
Budizmin veya başka bir kadim geleneğin prensiplerini ona aktardığınızda heyecanlanıyor.
Büyüleniyor. Sorularına cevap bulduğunu sanıyor.
Zevzek spiritüalistler, uyduruk gurular, sosyetik psikologlar sürekli bunlardan söz ettikçe etkileniyor.
Sabah dokuz akşam altı çalışan, kredi kartı borçlusu bir insanla bir Zen rahibi arasında tarifi imkânsız bir uçurum bulunduğunu unutuyor.
Kendisinin "
an"dan anlayabileceğiyle bir
dervişin zamanı kavrayış biçimi arasındaki derin farkı algılayamıyor.
***
Sonrası...
Arkadaşımın hali...
Yıllar önce okulunu bitirip işe girdiğinden beri "
yaşamak"tan anladığı bir şeyleri "
tüketmek" ten ibaret.
Yaşamak demek...
Tadıp tüketilecek, satın alıp tüketilecek, hissedip tüketilecek bir şeyler demek onun için.
Ve hepsi aynı "
an"ın içine sığsın istiyor.
Olmuyor! Olmaz da!
O da çağdaşları gibi "
anı bilmek" denilen şeyi bir "
hikmet" olarak kavrayabilecek halde değil!
Bütün anladığı bir tür "
carpe diem" (günü yakala ve yaşa) yaklaşımı!
Tabii hep tam yakalayacakken elinden kaçıyor gün!..
Geleceği düşünmeden, plan yapmadan, sorumluluklarını umursamadan yaşayamayacağını anladıkça da...
Mutsuzluğu derinleşiyor.
***
Geçen gün ona "
sen hiç işsiz kaldın mı?" diye sordum. "Allah korusun, hayır!" dedi.
İşsizlik belası kapını çalsaydı, dedim...
Her
"an"ın berbat ve boğucu bir bekleyişe teslim çıkacaktı...
Televizyon karşısında oturup sürekli (iş bulacağı)
geleceğin hayaliyle yaşamaktan başka çaren kalmayacaktı...
Ve bütün bu züppe bilgeliklerin (!) ne kadar eğreti ve boş olduklarını kavrayıp dehşete düşecektin!
Yaşamı değiştirmeden
yaşadıklarını değiştirmek mümkün mü hiç!
Not: Bu tablo bir yana... Günümüz insanının "şimdi"ye dair ıskaladığı şeyler var gerçekten de! Onlardan konuşmaya devam edelim mi?