Engin Ardıç'ın dünkü yazısı beni alıp 70'lerin başına götürdü.
Kadıköy'ün, Moda'nın, Mühürdar'ın tenha zamanlarını; yeniyetmelik çağımı; lisanslı basketbolculuğumun başladığı günleri hatırlayıverdim.
Engin haklı!
Uzun bir dönem, futbol okuyamayan kitlelerin eğlencesi sayıldı. Basketbol ise "okumuş çocukların sporu" olarak görüldü.
Bugün gibi gözümün önündedir...
Katolik Asompsiyon Kilisesi'nin de bulunduğu Cem Sokak yaz akşamları şenlik havasına bürünürdü. Çünkü Kadıköyspor'un binası ve basketbol sahası oradaydı. Akşam olunca sahanın ışıkları yanar ve iddialı basketbol maçları yapılırdı.
Tribünleri anneler babalar doldurur ve birbirleriyle çocuklarının ders notları ve gelecek planları üzerine konuşurlardı.
Topu çemberden içeri sokan delikanlı gururla döner anne babasına bakar, ardından tribünün arka sıralarındaki sıra arkadaşı ve ilk aşkı genç kıza göz kırpardı.
O dönemlerde basketbol kulüpleri yaz başlarında mahallelere abiler salardı.
Bu abiler yaşına göre boyu uzun ve yetenekli çocukları toplar kulüplerine götürürlerdi.
Modaspor ve Kadıköyspor burnumuzun dibindeydi ama benim şansıma düşen de yerinde alışveriş merkezleri ve lüks siteler yükselen Altunizade Altınyurt kulübüydü.
O zamanlar futbolla basketbol dünyaları arasındaki uçurumu anlatmak için şunu söylemem bile herhalde yeterlidir. İlk antrenmandan sonra soyunma odasından çıkmamızla bir Shakespeare provasının ortasına dalmamız bir oldu.
Galiba 29 Ekim eğlencesine Hamlet'i hazırlıyordu kulüp üyeleri! Ofelya rolünde miydi o güzel kız, unutmuşum. Ama hatırladığım, bütün oğlanlar, o an kıza âşık olmuştuk!
Kulüp binasından çıktık. Voleybol sahasının kenarından geçerken ne görelim! Nâzım Hikmet'in, adından hep bir efsane gibi söz edilen üvey oğlu Memet Fuat voleybolculara antrenörlük yapıyordu.
E, bütün bunları şimdi hatırladım, anlatıyorum da...
Sonuç ne?
Şu...
Okuldan ve antrenmanlardan bir fırsatını bulunca, kimselere çaktırmadan vapura atlar, toz toprak içindeki Şeref Stadı'nın yolunu tutardık. Beşiktaş idmanını seyretmek için...
Zaten basketbolun gösterişçi "kolej" havasından çabuk sıkılmıştık. Oyunun kuralları ve sıkı matematiği anarşik eğilimlerimize uymamıştı. Hele eski basketbolcuların snoplukları hiç çekilir gibi değildi.
Birkaç yıl sonra, karlı bir gün antrenman sonrası... Çantamı alıp, çıplak ve terli tenimin üzerine kazağımı giyip çıkıp gittim o dünyadan...
Benim gibi birçok genç aynı şeyi yaptı.
Seyirci olarak bile olsa...
Futbola gittik!
90'ar dakikalık halk çocukları ayaklanmasının kalbine...