Çarşamba günü bu sayfayı baştan aşağı tek bir haber kaplamıştı.
Tam da gündelik hayatımızda televizyon söyleşisine çıkmış şöhretler gibi konuşup davranmaya başladığımızdan yakındığım yazımın yanı başında...
Dikkat ettiniz mi?
Şöyleydi haberin başlığı...
"Şöhret tutkusu olan gençler tedavi görmeli."
Çakma BBG evinde günlerce kapalı kalan ve görüntüleri internette yayınlanan genç kızlarla ilgiliydi haber.
Başlığı okuyunca içimden "hangi birini?" diye geçirdim.
Şöhret tutkusu olan gençlerin hepsini tedaviye ikna edebilseydik... Klinik psikoloji merkezlerinin önlerinde upuzun kuyruklar oluşurdu!.
***
"
Şöhret olma" arzusu bir
virüs sanki...
Her sosyal sınıfa, her bünyeye yayılan bir virüs...
Hızla yayılmasından ve toplumu esir almasından biz medyacıların da sorumlu olduğu berbat bir virüs...
Geçenlerde iyi bir üniversitenin iyi bir bölümünden yeni mezun bir genç kızla sohbet ediyorduk.
Sıradan, çok dar ve sıkıcı bir çevrede yaşıyordu. Bazıları erkenden evlenip çoluk çocuğa karışmış arkadaşlarıyla vakit geçirmek yerine hemen işe girmek istiyordu.
Nasıl bir iş düşünüyorsun, diye sordum.
Bir anda yüzüne
"sabah şekeri" ifadesi verdi ve cevapladı...
"Bu kadar medyatik bir yüzle nerede çalışabilirim ki, bilmiyorum!"
Deyim yeterince çarpıcıydı:
"Medyatik bir yüz!"
Bir iki dakika sonra anladım ki..
Bu ifade
"şöhrete iki kala beklemede olan yüz" anlamına geliyordu onun sözlüğünde. Zaten her davranışı karşısındakini
"seyreden", kendisini
"seyredilen" konumuna yerleştirmek üzerine kuruluydu.
***
Durum şu...
Çocuklarımızı seviyoruz ama onlarla gerçekten
ilgilenmiyoruz!
Çocuklarımızı koruyup kolluyoruz ama bu onları
hayat hakkında eğittiğimiz anlamına gelmiyor!
Çocuklarımızı okullara gönderiyoruz ama okullar artık sınavlara hazırlık kurslarından başka bir şey değiller. Çocukların okulda bir şey öğrendiği yok!
Sonuçta o "meşum" gün geliyor.
Çocukluktan kesinkes çıkıp yetişkinliğe geçiş günü...
Peki elde ne var?
Çok az şey!
İş güç, öyle ha deyince bulunan şey değil!
Sevgi deseniz...
Yeterince sevildiklerine, kendileriyle yeterince ilgilenildiğine inanmıyorlar.
Kalpleri boş, zihinleri karışık!
Sahip oldukları şey ne mi?
Çok hayal, çok hayal kırıklığı ve muazzam bir can sıkıntısı!
İşte tam bu noktada...
Bu çocuklara "şöhret olursanız hayal edemeyeceğiniz kadar çok sevilirsiniz" mesajı veriyor popüler kültür.
Ondan sonra ayıkla pirincin taşını!