Evet, bu kadar açık soruyorum. Çünkü günlerdir Münevver cinayetiyle ilgili konuştuklarımıza bakıyorum da…
Süreyya Karabulut kızına göz kulak olamamış; Süreyya Karabulut aklını parayla bozmuş, manevi tazminat peşindeymiş; Süreyya Karabulut o televizyon senin bu televizyon benim koşturuyormuş…
Talihsiz Münevver öldürüldüğü gün bir teğmenle sekiz kez mesajlaşmış, yoksa her şeyin sebebi kıskançlık mıymış…
Hep bunlar…
Katil nerede, soran yok artık!
Münevver'in ne kadar korkunç bir cinayete kurban gittiğini hatırlayan var mı, ondan bile emin değilim. Şimdi gencecik kızın karakterini, ilişkilerini konuşuyoruz.
Kanlı testerenin ortadan ikiye ayırdığı şey sanki Münevver'in karakteri ve ilişkileriymiş gibi!
Cinayet dediğimiz, sıradan bir dedikoduymuş gibi!
Baba Karabulut'un saçmalamalarına bakıp "imaj kaybı"ndan söz ediyorlar.
İnsanın "dalga mı geçiyorsunuz, neyini kaybederse etsin ama her şeyden önce kızını kaybetti bu adam" diyeceği geliyor.
***
"Ey kamuoyu, hatırla...
Şu anda samimiyetsizlik, yapaylık ve istismar kokusu alıyor olabilirsin. Ama unutma ki, başlangıçta sadece acı vardı.
Hakiki bir acı."
Dün Nihal Bengisu Karaca böyle seslenirken yerden göğe kadar haklıydı.
Ama unuttuk!
Unuttuk acıyı…
Cinayetin korkunçluğunu bile unuttuk!
Zaten cinayet sanığı Cem Garipoğlu'nun evinde bulunan kanlı elbise ve çorapları, nalburdan aldığı testere haberleri ne medyayı ne de okuru kesmez olmuştu!
Böylece cinayet dosyasının ortada kaldığı ve böyle giderse kapanmayacağı; bu gerçeğin apaçık bir skandal olduğu da unutturuldu gibi geliyor bana…
Şimdi de medya marifetiyle cinayet sanığını, hatta neredeyse bir katilin varlığını unutmaya doğru gidiyoruz..
İşin içine son olarak "önemli bir yetkili" tarafından dile getirilmiş "katil gizli servislerce korunuyor" iddiası da karıştırıldı ya…
Pes!