Bizim basının 60'larını geride bırakan kimi kalemlerini ağır bir dert sardı son günlerde...
Durup durup o konuya dönüyorlar; girdikleri polemikleri bile ne yapıp edip oraya bağlıyorlar.
Ne mi o dert?
Belki şu soruyla özetlenebilir: "Nasıl yaşlanalım?"
Bu sorudan kalkarak...
Bazısı Ertuğrul Özkök gibi "acaba Jack Nicholson gibi umursamaz, başına buyruk, dalgacı hergelenin teki olsam fena mı olur?" endişesine kapılıyor.
Bazısı da var ki, bedeni neyse ne ama ruhu iyice çürümüş, fakat farkında değil etrafa "iyi yaşlanma" dersleri vermeye kalkıyor.
***
Ama bütün bunların altını eşelediğinizde, ortaya çıkan asıl meselenin "Ne yapsak da iyice yaşlandığımızda bile çekici, sözü dinlenilir, muktedir ve sevilir olsak?" sorusu olduğunu görüyorsunuz.
Anlıyorum, anlıyorum da...
Ara sıra hani istiyorum ki...
Biraz da şöyle sorsalar...
"
Kocayınca da çevremdekileri huysuzluktan, kaprislerden uzak biçimde sevebilecek miyim? Sözümü dinletme inadından vazgeçip hiç değilse yaşlılığımda gençlerin sözüne kulak verecek miyim?"
Veya bir kez olsun içten içe şöyle düşünseler...
"Ya tuzum kuru olmasaydı yaşlılığımı böyle mi tartışırdım yoksa '
Allahım beni elden ayaktan düşürme' diye dua mı ederdim?"
***
Yaşlılık...
Gorki'nin dediği gibi "
sizi hiç sevmeyen ve durmadan arkanızdan konuşan biri gibidir" yaşlılık.
Jack Nicholson tarzı şımarıklıkları pek kaldırmaz aslında!
(Siz bir de geceleri ziyaretine gelen kâbusları sorun Jack'a! Çevresindeki şakşakçılardan uzak olduğu zamanları sorun!
Bakalım o müstehzi ifadesi sürecek mi?)
Zaten modern kültürün "
iyi yaşlanmak" tan anladığı bir türlü "
dinç kalma" teknikleri ve sağlık sigortası endüstrisine kul köle olmaktan öteye gidemedi!
Bir de tabii "
geçmiş günahları yaşlılıktaki iyiliklerle telafi etme" tekniklerinden söz edebiliriz.
Biraz yalan dolan, biraz imaj yenileme, biraz tasavvuf modasına ayak uydurma, vs.
Ötesi var mı? Yok!
***
Nasıl ihtiyarlayacağız?
Bal gibi biliyoruz aslında cevabı...
Çocuk gibi!
Ama nasıl?
Tatlı ve "uslu" bir çocuk gibi mi, yoksa huysuz ve huzursuz bir çocuk gibi mi?
Bence bunu belirleyen de
nasıl bir orta yaş geçirdiğimizdir.
Pastanın en iyi yanını kapmak için sürekli başkalarıyla itişerek geçirilmiş bir orta yaştan...
Bencilliğini neşe, öfkesini zafer sayan bir ömürden...
Huzurlu bir yaşlılık çıkar mı?
Hele ölümle bir türlü barışamamış;
ölümün lafından bile bucak bucak kaçmışsak...
Ve modern hayat yaşlanma kalitesini sadece paraya pula endekslemişse...
Güzel yaşlanmamız mümkün mü?