Bir tüketim nesnesi olarak arkadaş!..
Son trend bu!
Arkadaş oluyorsun; hızla yiyip bitiriyorsun onu; sonra posasını bir kenara bırakıp gidiyorsun...
Uzaktan bakınca tablo muazzam bir tanışma, hatta barışma, anlaşma, hemen çok yakınlaşma ve arkadaşlık furyası şeklinde görünüyor.
Fakat yakından bakınca görüntü değişiyor: bu resmen bir "büyük tıkınma" hali! Birbirini hızla sömürüp, tüketip bitirme şehveti!
Şöyle oluyor...
İlginç ya da ilginç olduğu varsayılan kişiler seçiliyor.
İlginç sözcüğü burada o kişinin "iyi bir hikâyesi ve bolca dedikodu malzemesi var" anlamına geliyor.
Derhal o kişiyle yakınlık, dahası "kankalık" ilişkisi kuruluyor. Piyasa yapılıyor. Hatta bu yolla "güç ilişkileri ağı" oluşturulduğu havası veriliyor.
Sonra...
E... Hangi kimlik, hangi kişilik, hangi ruh, hangi beden uzun süre dayanır bu tüketim şehvetine!
***
Öyle bir hayat yaşıyoruz ki...
"
Katı olan her şey eninde sonunda buharlaşıyor!"
İlişkiler ise sıvı gibi akışkan.
Adamım, çok sevdiğim düşünür ve toplumbilimci
Zygmunt Bauman bu kaygan zeminde arkadaşlığın eskisinden daha önem kazandığını iddia eder.
Madem hayatta pek çok şey bir trenin penceresinden akıp geçen görüntüler kadar hızla görünüp kaybolmaktadır...
Hiç değilse arkadaşlarımız hep yanı başımızda durmalıdır!
Madem onca plana, projeye rağmen yarın neler olacağını bir türlü tam olarak kestiremediğimiz kararsız bir dünyamız var. Madem patronların iki dudağı kariyerimiz...
Madem en kalabalık ortamlarda bile yalnızlığımız yakamıza yapışıveriyor.
O halde
en azından arkadaşlarımız kararlı ve samimi olmalı, varlıkları bugünden yarına uzanmalı...
***
Ama madalyonun bir de öteki yüzü yok mu?
Durmadan değişen koşullar ve bitmek tükenmek bilmeyen koşuşturma halindeki hayatlarımız
öyle uzun vadeli ve sağlam karakterli arkadaşlıklar kurmaya pek elverişli değil.
Bilmem o yüzden mi?
Bazılarımız arkadaşlık denen eşsiz ilişki ve duyguyu tüketim şehvetinin pençelerine teslim etmek üzereler.
Yukarıda da anlattım işte!
Çok yakınımdaki insanlara bakıyorum.
Sanki bir kapıları var.
Arkadaşlık kapısı...
Hep açık!
Ne güzel, diyorsunuz bakınca, nasıl sıcak bir tutum, nasıl candan bir yaklaşım!
Ama kısa sürede anlıyorsunuz ki...
Kapıdan içeri girenin haddi hesabı yok!
İçerisi çok eğlenceli! Tamam da...
Kapıya
çöp diye bırakılan ortak anıların, mahrem paylaşımların da haddi hesabı yok!
Ben bunu anlamıyorum.
Anlayamıyorum!