Kelly Zwagerman ...
Orta yaşlı bir lise öğretmeni.
2007'de meme kanseri teşhisi konuyor. Hekim yanından sevdiklerini eksik etmemesini; bunun tedavi sürecini olumlu etkileyeceğini söylüyor.
Kelly'nin tercihi ilginç.
Akrabaları, komşuları, iş arkadaşları yerine çok uzakta yaşayan çocukluk arkadaşlarını istiyor.
İnternete giriyor; arkadaşlık siteleri ve e-mektup yoluyla onlarla temas kurmayı başarıyor.
Ve hiç zaman geçmeden şefkat dolu telefonlar ve e-mektuplar yağmaya başlıyor Kelly'ye.
***
Kelly onlarla dertlerini ve sevinçlerini paylaşıyor.
Tedavisinin zorluklarından söz ediyor. Mesela boğazındaki tahrişin çok acı verdiğinden, kemoterapi sonucu saçlarının döküldüğünden yakınıyor.
Hemen elde örülmüş bir bere geliyor saçsız başı üşümesin diye..
Biri ona özel bir pastil gönderiyor. Bir başka çocukluk arkadaşından gelen paketten Kelly'yi rahatsız eden gece terlemelerine karşı özel dokuma bir pijama çıkıyor.
Sonra gün geliyor. Kontroller yapılıyor.
Sonuç: Kanserin izi dahi kalmamış.
Kelly'ye göre bunda tedavi kadar çocukluk arkadaşlarıyla kurduğu ilişkinin de payı var.
**
Herald Tribune 'de okuduğum bu haber ilgimi çekti.
Neden mi?
Birincisi...
Facebook, e-mektup ve MSN gibi yollarla eski arkadaşları bulup haberleşmeyi hep küçümserdim. Kelly'nin öyküsü yanlış düşündüğümü; söz konusu ilişki biçimlerini hiç hafife almamamız gerektiğini hissettirdi bana.
İkincisi..
Bu habere imza atan Tara Parker-Pope sağlık konularında ciddi bir gazetecidir. Yani o açıdan da yaklaşmak gerek.
Nitekim Parker-Pope haberine birkaç yeni araştırmanın sonuçlarını da koymuş.
Mesela meme kanserine yakalanmış yaklaşık 3000 hemşire üzerinde yapılan ve üç yıllık takiple sonuçlanan bir araştırma, dostları arasında yaşayanların iyileşme oranının yalnızlara göre dört kat fazla olduğunu ortaya koymuş.
***
Sonra...
Çevremdeki kadınlara anlattım bunları...
Hiç şaşırmadılar. Zaten hepsi sağlık ile arkadaşlık arasında olumlu bir bağ olduğuna inanıyordu. Aralarında yakınları Kelly'ninkine benzer şeyler yaşamış olanlar vardı.
Onlarla konuşurken...
Gözümün önüne birbirlerinden hiç ayrılmayan, her şeyi paylaşan, bıcır bıcır konuşup duran 10-15 yaş grubu kızlar
geldi.
Belli ki, o "arkadaş canlısı kız çocuğu"nun ateşini hiç söndürmeden içlerinde yaşatmayı sürdürüyordu kadınlar.
Ya biz erkekler nasılız bu konuda?
Orası biraz bulanık.
Görünüşte arkadaşlığa bayılıyoruz ama çoğumuz hastalanınca arkadaşını değil, annesini arayan koca bebekler iz...
Hastalanan erkeklerin hızla çökmeleri bundan mı acaba?