Hayat iki ayak üzerinde durur.
Hatırlamak ve hayal kurmak üzerinde.
Hafıza çok önemlidir.
Sıradanlaştırılmaya, sersemleştirilmeye karşı direniştir o.
Kişisel ve toplumsal kimlik duygusunun temelidir.
Kendinle hesaplaşmanın, başkalarıyla dürüstçe ilişki kurmanın ilk adımıdır.
Söyleyin...
Unutkanlığın hüküm sürdüğü bir yerde adalet olabilir mi?
Gevşek bir hafıza, unutmaya meyyal bir zihinde merhamet yeşerir, vicdan güçlenir mi hiç?
***
Ama bazen öyle oluyor ki, hafızayı yüceltirken, "güzel unutkanlık"ların hayatımızdaki değerini görmezden geliyoruz.
İnsan yaşadığı travmaları sıcak tutarak hayatını sürdüremez.
Hafıza açık bir yaraya dönüşürse bunun altından kalkılamaz.
Hollanda'daki uçak kazasından kurtulanları düşünün...
Uzmanlar kazazedelerin evlerine döndükten sonra hiç vakit geçirmeden psikoterapistlere başvurmaları gerektiğini söylüyor.
Çünkü bundan böyle değil bir uçağa binmek, uçak resmi görünce bile o "an" a geri dönebilirler. En ufak bir çatırtıda, ani bir gaz ya da fren sesi işittiklerinde kazanın hatırası yakalarına yapışabilir. Rüyalarında kaza sürekli tekrarlanabilir.
O yüzden işte " güzel unutkanlık " denen şeye, o ferahlatıcı merheme ihtiyaç var.
***
Kuşkum yok, kazadan sağ çıkanlar tedavi olup posttravmatik etkileri bir süre sonra geride bırakacaklar.
Hani şu yakınlarda bulunduğu açıklanan " travmatik anıları unutturan hap" bile devreye girebilir belki.
Ve tabii bu kadar korkunç bir kazadan mucizevi biçimde sağ çıkmalarının yarattığı sevinç ve " farkındalık " duygusu da yardımcı olacaktır onlara.
Ama bir de sağ olmalarına rağmen " kazadan kurtulamayanlar " var.
Böyle olaylarda onların varlıklarını genellikle gözden kaçırırız!
Kim mi onlar? Kazada sevdiklerini kaybedenler...
Onlar yaşıyorlar ama bir parçaları kazadan kurtulamadı.
Hiç düşündünüz mü?
Onlar nasıl unutacaklar?
Unutabilirler mi hiç bu kazayı?
***
Unutmak ve unutamamak...
İki ucu keskin bıçak.
Son zamanlarda "neleri unuttuğumuz, neleri asla unutamadığımızı belirleyen bilinçdışı, bilinçli veya organik dinamikler" konusu çok ilgilendiriyor beni.
Bir de zaman gerçekten acılara ilaç oluyor mu acaba, sorusu...
Okuyorum, araştırıyorum.
Hepsi tamam da!
Bir mektup var ki, her okuyuşumda gözlerim yaşarıyor.
Kocasını sekiz yıl önce kaybetmiş ve bakım evine yatırılmış Alzheimer hastası bir kadının kocasına yazdığı mektup bu..
Bir yerinde şöyle diyor.
"Az önce senden ayrılmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu anladım. Burada eski arkadaşlarla beraberim. Herkes çok iyi.(...) Böyle soğuk biçimde ayrılmamız kötü oldu bence. Çok üzücü. Eve döndüğümde her şey yoluna girer umarım . Seni kocaman öpüyorum. Seni hâlâ seven karın." (Yaşlandıkça Hayat Neden Çabuk Geçer. Douwe Draaisma. Metis Yayınları)
Şimdi kim diyebilir ki bu kadın hafızasını kaybetmiş?
Ama yine kim diyebilir ki, bu kadın doğru hatırlıyor?