"Bu mesleği okuduğuma da, yaptığıma da pişmanım!"
Epeydir görüşmemiştik.
Henüz selamlaşmıştık ki...
İlk lafı bu oldu.
Ben "neden?" diye soramadan devamını da getirdi: " Haset mikrobu yiyip bitiriyor hepimizi. Herkes birbirini bacağından aşağı çekiştiriyor. Kimse kimseye güvenmiyor. İnanılır gibi değil!"
Çok gençti ama belli ki modern iş hayatının karanlık yüzünü öğrenmişti.
Ardından...
"Yoksa bu meslek yerine medyaya mı girseydim?" demez mi!
Gözlerine baktım, ciddiydi.
Kocaman bir kahkaha patlattım önce. Sonra da sustum. Şimdi bu genç adama çekemezliğin, arkadan dolap çevirmenin, birinin sırtını sıvazlayarak kuyusunu kazmanın en şiddetli örneklerinin medyada yaşandığını anlatmanın ne âlemi vardı?
***
Modern hayat her şeyi değiştirip ona yeni bir şekil veriyor.
Hani Fransız düşünür Baudrillard sormuştu: Kötülük nereye gitti?
Sonra da cevaplamıştı: Her yere..
Peki, her deliğe giren, her araziye uyan, hayatın her alanına yayılan kötülük ne hale gelir?
Hata olur...
Yalan dolan olur.
Ya da sapıklıkla, sapkınlıkla karıştırılır.
En fazla yatılıp çıkılan bir suç olur.
En sonunda iyilikle kötülük arasında temelden karşıtlık olduğu unutulur. Gelip geçebilen, duruma göre değişen bir " fark" olup çıkar.
Bu bir felakettir!
Etkisini her gün yaşadığımız ama anlamını kavrayamadığımız felaket!
***
İş hayatındaki haset ve çekemezlik için de aynı şeyler geçerli!
Unutmayın ki artık "iş" denilen şey sadece "ekmek paramız", "geçim gailemiz" falan değil!
Hayatımızın yarısından fazlası o! (On günlük tatilde mutlu olabilmek için 355 gün kahrolan milyonlarca insan! Bu kadar saçma ama bu kadar gerçek!)
Üstelik kimlik duygumuzla da doğrudan bir bağı var yaptığımız işin.
Ama emek sonucunda ortaya çıkan ürünle emek veren arasındaki bağ kopuk artık! Çoğumuz gerçekte ne için çalıştığımızı bilmeden her gün sabah akşam koşuşturuyoruz.
Önemli olan işteki konumumuz ve ücretimizin sürekliliği!
Bunları kaybetmek ölüm gibi bir şey! O durumda da "ben kaybedeceğime başkası kaybetsin" tavrı kötülük olmaktan çıkıyor; " kariyer politikası " oluyor.
***
Hani diyor ya Mevlana; " haset, kusur ve ayıbın mayasıdır " diye...
Ne kadar doğru!
Fakat kıtlık dünyası bu modern iş dünyası! Herkese yetecek kadar başarı, herkese yetecek kadar mevki, herkese yetecek kadar iş yok!
O yüzden de hep çekişme, hep çekiştirmece!
İşin özü şu...
"Ne pahasına olursa olsun başarı " manyaklığıyla hesaplaşmazsak eğer...
İçinde "iş"in de bulunduğu bir hayatı içtenlik ve zarafetle sevip kucaklamak yerine " kariyerini ve patronunu kucaklama " modelinin geçmesini önleyemezsek...
İşyerlerindeki haset hükümranlığını asla yenemeyeceğiz.
Umutlu muyum?
İnsandan asla umudu kesmem!
Ama hani diyorum ki...
Biraz bu konular üzerinde etraflıca düşünmeye başlasak...
Hele işsizlik korkusuyla bütün işyerlerinde kılçıklı duyguların şaha kalktığı şu günlerde...
Fena mı olur?