"Nereden başlayabiliriz?" diye sordu. Ne için?
"Huzura doğru ilerlemek için" dedi.
Haydaa! Nereden çıktı bu şimdi?
"Kaçmak yok! Öyle insana dair haller üzerine yazıp dur... Sonra karşılıklı konuşmaya gelince başından savuştur olmaz" dedi gayet net bir tavırla.
Kaç yıllık arkadaşım nihayetinde...
Köşeye sıkıştım, kala kaldım.
Yüzüne baktım.
Belki spiritüel bir açıklama veya iç açıcı bir derviş sözü söylememi bekliyordu.
Belki beni kendimle hesaplaşmaya itmek istiyordu.
Belki Ege yollarına düştüğüm zaman yaşadığım ruh dinginliğini kastediyordu.
40'lı yaşların başındaki arkadaşıma bunları sormadım.
Birdenbire "saymayı bırak" dedim.
Hayatı listelemeyi, sayıları bırak!
Boşluk doldurmayı, bırak!
***
Çoğumuz hayata muhasebe defteri tutar gibi bakarız.
Bu yanda kazanç, öte yanda zarar...
Burada yükümlülükler, şurada özgürlükler...
Ve para sayar gibi her şeyi sayarız!
"Şu kadar sevincimiz var, kazançtayım!
Hayır, hayır! Bak acılar, kederler, üzüntüler daha çok, yani hep zarardayım!"
Uzayıp gider listeler...
"Beni sevenler şu tarafa, nefret edenler bu tarafa!"
"Hayal kırıklıklarım şu tarafa, gerçekleşmiş hayaller bu tarafa!"
Ama saydıkça, azalır hayat!
Çünkü bu öyle bir bakıştır ki...
Dur durak bilmez!
Boşluktan, belirsizlikten tiksinir!
O zaman da ne iç barış kalır insanda ne de dış barış!
Popüler kültür günümüz insanından sıkı bir mükemmeliyetçi gibi davranmasını istiyor ve takıntılı kişilik özelliklerini kışkırtıyor.
Oysa böyle kişilikler için değil huzur, tam tatmin bile yoktur.
Hep bir şeyler eksik kalır, son kertede hep zarardadır.
O, sürekli kaldırımdaki taşları sayan bir çocuk gibidir.
Ama çocuk bunu yaparken eğlenir, o ise hırs yapar, sayılara tutulur, sayılar tarafından tutuklanır!
***
Sıkı bir mükemmeliyetçi ve takıntılı kişiliği; tanınmış Avusturyalı besteci Anton Bruckner'i hatırladım şimdi...
Çok meşhurdur; Bruckner bir gün Viyana'dan kalkan bir trene biner. Tren henüz dururken demiryolunun kenarındaki bir evin pencerelerini saymaya başlar.
Tren hareket etmeye başladığında doğru saydığından kuşkuya kapılır birden. İlk istasyonda inip bütün yolu yürüyerek geri döner ve evin pencerelerini baştan sayar, rahatlar.
Bruckner başarılı bir bestecidir ama anılarında da ortaya çıkar ki, huzurla hiç tanışamamıştır.
O halde...
Kabul etmemiz gerekir ki...
Huzur, güvenlik ve rahatlama değildir.
Huzur, feragatle gelir.
Bunun için bazen mutluluk arayışı ndan vazgeçmeniz gerekir; bazen başarıdan...
Sayarak, hesaplayarak, listeleyerek, biriktirerek huzurun bulunduğuna hiçbir geleneksel söylemde rastlanmamıştır.