Kriz ortamına girdik ya...
Risk sözcüğüne ve "risk alma" deyimine başka bir gözle bakılmaya başlandı.
Finansçılar "riskin fiyatı" konusuna pişmanlık ve günah duygusuyla yaklaşır.
Ekonomistler "risk yönetimi"nden ve riskli sektörlerden dem vurur.
Siyasetçiler krizi haklı olarak demokratik rekabet için bir risk olarak değerlendirir.
Sokaktaki insana gelince...
O böyle zamanlarda apışıp kalır!
Çünkü riski göze alanları kahraman yapan "ne pahasına olursa olsun başarı" kültürünün sözcüleri ortadan çekilir.
Ve onların yerine riskten çok tedbirden söz edenler öne çıkar.
Kriz ortamlarının kendine göre bir kültürü vardır. O kadar ki, futbol yorumcularının bile havası değişir: Topu ilk hamlede dağlara taşlara gönderircesine taca atanlar "bravo, hiç risk almıyor" diye alkışlanmaya başlar.
***
Peki nedir "risk almak" denen şey?
Gerçekten risk alanlar çok mu da, üzerine bu kadar konuşuluyor?
Biraz bu konuyu açalım mı?
2002 Yılı İktisat Nobeli'ni alan
Daniel Kahneman "risk tutumları" konusunda uzman bir psikoloji profesörüydü.
Kahneman'a göre yüz kişiden 80'i riskin getireceği kazanca "kalsın, istemem" diyor.
Riskin büyük olduğu durumları bir yana bırakın, kazançkayıp oranları eşit olduğunda bile riski göze alanların oranı pek düşük kalıyor.
Yani popüler kültürün sunumu doğru: Risk alanlar sıra dışı bir iş yapıyorlar. Fakat sıra dışı bir iş yapmak kendi başına marifet sayılabilir mi? Hayır.
***
O halde...
Risk almanın altında başka dinamikler yatmalı...
Kahneman'ın çalışmaları şunu gösteriyor: Umutsuzlar ve aşırı iyimserler gözüpek biçimde risk alıyor.
Birisi çıkıp da demek ki, risk almak bir tür "hesapsızlık" derse ve umutsuzlar ile aşırı iyimserlerin hesap hatası yaptığından söz ederse pek yanlış olmaz!
Bu bakımdan büyük işadamlarının mutlak surette risk alanlar olduğunu söylemek bir popüler yanılgıdır!
İyi işadamı rus ruleti oynamaz!
Finansçıların durumu başka tabii!
Onları büyük işadamı sanmanın global ekonomiyi ne hale sürüklediğini bugünlerde görüp yaşıyoruz!
Fakat tam bu noktada...
Büyük toplumsal önderlerin riski sevmeseler bile "kaybetmekten korkmayan" kişiler olduğunu söylemek yanlış olmaz. (O konuyu ayrıca tartışmalı!)
***
Dönelim tekrar gündelik hayata...
Kabul etmeliyiz ki, risk almakla tedbir almak aynı madalyonun iki yüzüdür.
Aşırısını düşünün bunun...
Bir yüzünde hırslı ve hesapsız bir atılganlık öteki yüzünde korkak ve ürkek bir katılmış kalmışlık olan tek bir madalyon.
Bu tutumların ikisi de hayatla kavgalı!
İkisi de dayanışmaya düşman!
O yüzden belki de toptan fırlatıp atmalıyız bu madalyonu!
Şimdi ihtiyacımız olan şeyler...
Sükunet, proje, emek, üretim ve dayanışma!