Akşamüstü Boğaziçi köprüsünden geçiyorum. Yine aynı kalp çarpıntısı oluşuyor içimde. Müthiş bir büyü! Çünkü bu manzara hiç eskimiyor; her seferinde ilk kez görülüyormuş etkisi yaratıyor: Marmara'dan Boğaz'a girişin, Haliç'in ve Sarayburnu'nun görünüşü. Hele gün Ayasofya ve Sultanahmet'in üzerine bulutlar serpiştirmişse...
***
Görünüşe bakarsanız sevdiğimizi başkalarından kıskanırız... Bu aldatıcıdır oysa, yüzeyseldir, mazerettir. Çünkü asıl kıskandığımız başkalarının varlığıdır.
***
Kıskançlık derin bir anne rahmine geri dönüş arzusu, sosyal hayata karşı çılgın ve öfkeli bir direniştir.
***
Genç kadının yüzü gözü yumruk yemiş gibi dağılmıştı... Aslında yanlış sayılmazdı. Çünkü onu bu hale getiren derin ve sert bir hayal kırıklığı darbesiydi!.. "Ne acı" dedi, "flörtlerimin beni kıskanmasını isterdim hep. Korusun, kollasın beni isterdim. İlgisini böyle göstereceğini düşünürdüm. Sonunda gerçekten evlenmeyi düşündüğüm bir adam çıktı karşıma ve kıskançlığıyla hayatımı cehenneme çevirdi. Artık yaşamak bile istemiyorum!" Annesi yumuşak yaklaşmaktan yanaydı; "bu erkekler birini sevince deliriyorlar işte!" dedi. Olup biteni izleyen kız kardeş isyan etti bu sefer: "İyi de, kendilerini hiç sevmiyorlar!"
***
Her insan derininde kıskançtır! Çünkü sevdiklerimizden başka kişilerin varlığı bir dostluk ve dayanışma imkânı olduğu kadar bizi "dışarda" bırakmaya yönelik bir tehdittir de...
***
Kıskançlığın özü işte bu tehdidin yarattığı korkudur: Dışlanmaktan-dışarıda kalmaktan duyulan korkudur. (Aman dikkat; kıskançlıktan söz ediyorum; "haset"ten değil!)
***
Kıskançlık "baştan kaybetmiş" olmanın hüznünü taşır. Umutsuz ve umarsız bir öfkesi vardır! Çünkü dünyaya gelinmiş, sosyal hayata girilmiş, ilişkiler sarmalında yer alınmıştır ve artık geri dönüş yoktur. Sadece kazanmak imkansızdır artık; elbette zaman zaman kaybedilecektir!
***
Çevre sorunu... Peygamberlerin, evliyaların, azizlerin, dervişlerin kuşlarla, ağaçlarla konuşmalarına " fantezi hikâyeler " gözüyle bakmaya başladıktan sonra değişti her şey! Toprak ve hava bozuluyor; kuşlar ve ağaçlar birer birer terk ediyor bizi. Yeryüzü artık değil konuşmak, yüzümüze bile bakmak istemiyor!