'Gezi' mıntıkasında dolanmak, gece nöbetlerine bile kalıp, haber tarassudunda olmayı isterdim ama an itibariyle terapideyim.
Kansere karşı mücadele eden bir avuç kader arkadaşıyla birlikte, bir tıp merkezinin terapi koğuşundayım.
Hemşire hanımın az önce açtığı damar yolundan ilaç akıyor bedenime.
İşlem yaklaşık 1 saat sürecek.
Doktorlar diyor ki; "Bu ilaç yeni sayılır. Periyodik aralıklarla size verilecek, klasik kemoterapi terkipleri gibi bütün hücreleri değil, kanserli hücreleri bulup avlayacak..."
Burada bitmiyor
Ardından kısa bir bekleyiş ve radyoterapi.
Yüzümden göğsüme kadar eskrim maskesi gibi bir büst maske takıyorlar.
Boylu boyunca uzanıyorum, ışın verecek olan cihazın kolları boynumun çevresinde dönüp duruyor. Bu da yenilerin icadıymış. 15 sene önce gördüğüm ilk radyoterapide sağlam dokulara da ziyan veren ışınlar bu defa sadece hasta olanları bulup, çökecekmiş tepesine. Bırakın gerilimli, gazlı, koşmalı, kaçmalı ortamları, evde bahçemde bile sakin, yavaş, ılıman olmaktan gayrı yolum yokmuş daha uzun süre.
"Şöyle bir süreçte kendinden mi söz ediyorsun bencil" dersiniz diye ürktüm.
İlaveten; onlarca yıl hep haberin böğründe gazetecilik yapan bir 'ahbabınız' olarak, muhtemelen soracağınız; " herkes orada sen neredesin" sorusuna yanıt olsun diye ilk ve son kez yazdım.