Bülent Arınç, Abdullah Gül, Abdülkadir Aksu, Mehmet Ağar gibi ağır konukların yanında devirdiğim çamları yazmak beni tamamen bitirir diye es geçiyorum. Zaten bunlar dışında tek hatam, patronun yakışıklı oğlu Atilla'yı umumi efkara tanıtmaya sıvanmam.
- Atilla. Gel bakalım evlat. Seni şurada duran heybetli ağabeyle, Erhan Aygün'le tanıştırayım.
- Hııı!.. Kimle kimle?..
- Kendisi çok sevdiğimiz bir müstesna kişidir. O da beni sever. Hatta Siirt madenlerinde iki adet müstamel baret hediye etmişliği vardır bana.
- !!!!
- Sıksana oğlum elini Erhan beyin
- Savaş Abi, staja yeni başladım, acemi gazeteciyim diye eğleşiyor musun benle? Ben Erhan amcamın eline doğdum büyüdüm be abi.
Uçuyorum
İşte bir yaz gecesi rüyası kısaca böyle geçti Ankara'da. Rüyamın en parlak kısmı ise özel tayyarede 'very very important person' muamelesi görerekten uçmaktı.
İşçisin sen işçi kal!..
Bulutların üzerinde kuğular gibi süzülürken birkaç gündür samimi alakalar tesis ettiğim büyük abileri, devlet hükümet adamlarını, müstesna şahsiyetleri düşündüm. Tabiatıyla fasulye nimeti vehmettim kendimde.
İner inmez açtığım telefondan mesajları okuyunca İdare Müdürlüğünün talimatını geldi telefonla:
- Verdiğimiz arabayı hemen getirip idaremize teslim edin.
O an sarsılıp uyandım. Rüya da bitmişti elbet. Başımı fotoğraf makineme vurdum ağladım. Başka ne yapacaktım ki, di mi?..