Oğlan bizim, kız bizim düğünlerine bayılırım. Ömer de bizim Sonat kız da bizimdi. Gittik, everdik, eğlendik, haylice birikmiş kurtlarımızı döktük, geldik.
Çatlatmayın beni
Başlık-spot ebadında yazınca bu kadar kısa. Ama düğünün detaylarını vermezsem çatlarım valla.
Haydi o zaman..
Aygın baygın
* Malumunuzdur; tekmil mürüvvet gecelerinin ortak kaderi birinci saatlerinin mat, donuk geçmesidir. n Bizim düğünde de tıpkısı oldu. Dünya evine çift sokmaya değil, mütevelli heyet toplantısına gelmiş gibiydik.
* Likit servisi bir türlü başlamıyordu. Aygın kafalarımız loş ışık muhabbetine çarpınca baygın haller kaçınılmaz oldu.
Hısım akraba
* Gazeteci taifesi salonun girişinden sonraki 3 yuvarlak, 2 dört köşe bir de set gibi yerin üzerine eklenerek uzatılmış 2 masaya konuşlanmıştı.
* Zarifi'nin normal günlerinde de en krema müşteriye rezervelenen
masalara gelinin hala, dayı taraflarından hısım akrabaları, hemen kenarından soba direği gibi dönen duvar kıyısına da Ömer'in aile efradı oturtulmuştu.
Ayakkabı sıktı
* Garsonlar, o sair günlerden kalma alışkanlıkla ağır bölge olarak belledikleri cenaha daha yoğun bir ilgi yapıp, bizim tarafı haberleri beğenilmemiş servis şefi öksüzlüğüne şavulluyorlardı.
* Derken gelin ve damat ortaya çıktı ve masalar arası kaçınılmaz seyahatlerine başladılar. Ayakkabılarının sıktığını belli etmemek için çabalayan Sonat kız, bu mecburi slalomun daha da mecburi gülme taklitleriyle gezinirken içimizi ezdi.
Nerede bu gelin?..
* Suskunluk ve abusluğumuzun kırılma noktası Yurt Haber şefi Aydın'ın gelişiyle oldu. Salona girer girmez 'damada' doğru seğirten Aydın, yakaladığı yerde kucaklayıp, iki yanağına koca iki öpücük kondurdu çocuğun. İlaveten tatlı sert bir de fırça attı
güya; "Neden gelinden ayrı dolaşıyorsun bakayım?.."
* İşte o an herkesin suratsızlık ipi koptu ve koro kahkahalar patladı. Aydın'ın damat diye sarıldığı delikanlı gerçek damat Ömer'in tek yumurta ikizi Önder'di.
Haydi çin çin!..
* Derken alkol boru hattı çalışmaya başladı ve tüketim faaliyetine geçtik.
* İkinci kadehler ortam sıcağıyla birleşip daha bir vurucu güç oldu ve yüksek tempolu müzik parçası 'çiiiykk' der demez orta boşluğa eleman yağdı.
Yaş haddim geldi!..
* Herkesin potansiyel "dağıtma" öznesi olduğu o dakikalar geçtikçe mekan kırılan gerdanlar, atılan göbekler galerisine dönüşüverdi.
* Bu taşkın, coşkun, yerinde duramaz güruhun arasında bir tek ben mağrur ve vakur ve suskun halimi sürdürmeye azimliydim. Bu şatafatlı gecenin devrisi sabah 'yaş haddinden ve beceriksizlikten" emekli müdür edileceğimin tüyosunu almıştım çünkünü.
Piste çıktım
* Aslında o kadehi de içmeseydim 'yıkılmadım ayaktayım' türküsünü kendime marş bile edinebilirdim, lakin vestiyerin oralara bir yere yıkılıverdim heyhaaat!..
* Yine de kendimi toparladım. Sfenks adam pozunu bir süre daha sürdürmem gerektiğini biliyordum. Sandalyenin üzerinde göğsüm ileri çıkık, alnım ve şapka siperliğim yukarılarda oturaduruyordum ki, baş müdürün eli bir pençe gibi bileğimden kavrayıp piste doğru çekti beni.
* 8-10 saat sonra mevcut pozisyonundan zımnen istiskal edilecek biri olarak ağır roman havası oynamak raconumu epey çizdiyse de dedim ya, mürüvvet gecesiydi bu. Oğlan bizim, kız bizimdi.
Böyle olsun!..
* Ve düğünün ertesi günü... Yani dün (ben şunları yazarken), yani bugün (siz bunları okurken) evlatlar balayı için Antalya'ya. Şu fakiri pür taksir kardeşiniz de tekrar yollara, sokaklara, muhabirlik yapmaya uçtuk. En kötü günümüz böyle olsun derler ya. Aynen de öyle oldu. Davulla, zurnayla, cazla, popla, göbekle, dansla..