Trajikomik bir durum ama aynen de öyle. Hani kimi master yapar kimi doktora verir ya. Ben de doktora verdim işte. Bugün sütunumu bir mucize doktora, iftiharlık bir hekime verdim yani. Tercan faciasını herkes onun ağzından bir dinlesin istedim. Tabii özellikle de siz, siz dinleyin sayın sağlık bakanı...
"Sevgili Savaş AY,
Tercan yakınında meydana gelen kaza ile ilgili yazılarınızı okudum.
26 kişinin öldüğü ve 30 kişinin yaralandığı kazadan hemen sonra Tercan'a koşarak gelmeniz ve gördüklerinizi büyük bir sorumluluk duygusuyla paylaşmanız çok sevindiricidir. Sizi yürekten kutlarım.
Adım Ülkümen Rodoplu. 2003 yılının Aralık ayına kadar Türkiye Acil Tıp Derneği'nin kuruculuğunu ve genel başkanlığını yaptım. 2004 yılının başında Avrupa Acil Tıp Birliği II. Başkanlığı'na seçildim. 15 yıllık hekimlik yaşamım boyunca acil tıp ve afet hekimliği konularında çalıştım.
Herşey sakindi...
12 Temmuz 2003'de "Geçici görev"le Tercan Devlet Hastanesi'ne gönderildim. Bu görevlendirme Sağlık Bakanlığı tarafından yapılmıştır ve 45 gün sürelidir. Hemen Tercan'a giderek görevime başladım. Tercan'da kaza akşamına kadar sakin bir ortamda çalışmaktaydım.
Kazadan iki gün önce, 27 Temmuz 2004 Salı günü Tercan Devlet Hastanesi'nde çalışan sağlık personeline seminer verdim. Seminerin konusu; "Afetlerde Triaj"di. Seminerin başında afetleri tanımlarken, şöyle bir örnek verdim: "Erzurum-Erzincan karayolunda trafik kazası olur. Gecenin bir yarısında Tercan'a 10 km uzaklıkta iki yolcu otobüsü çarpışır ve acil servise toplam 50 yaralı getirilir. Düşünün. Ne yaparsınız, nereden başlarsınız?"
Uzman hekim yok
Triaj, afetlerde ve çok sayıda yaralının ya da hastanın bulunduğu durumlarda yaralıları önem sırasına göre sınıflamak, ayıklamak ve tedavilerini yapmaktır.
Tercan Devlet Hastanesi, 25 yataklı bir hastanedir. Acil Servisi 24 saat hizmet sunmaktadır. Hastanede toplam 7 pratisyen hekim görev yapmaktadır. 24 saat süreyle 112 ambulans hizmeti sunulmaktadır. Bir de hasta nakil ambulansı bulunmaktadır. Bir röntgen cihazı, basit bir laboratuvarı bulunmaktadır. Ultrasonografi, tomografi cihazı yoktur. Kan bankası bulunmamaktadır. Uzman hekim yoktur (Halen, geçici görevle gelen benden başka bir de çocuk hastalıkları uzmanı vardır). Ameliyathane vardır. Ancak, anestezi cihazı 1992 yılından beri kullanılmamıştır.
Hastanede kısıtlı olanaklar
Geçtiğimiz ay buraya bir genel cerrahi uzmanı atanmıştır. Ancak, hastane koşulları ameliyat yapmak üzere hazır olmadığından bu hekim halen izinlidir. 100 milyar TL'lık bir masraf gerektiğinden henüz ameliyat yapılabilecek ortam yoktur. Acıdır ki, uzman genel cerrah buraya gönderilmiş, ameliyathane yapılamamıştır.
29 Temmuz 2004 Perşembe
akşamı saat 22:00'de öğretmenevinde, odamdayım. Dışarıdan gelen sesle cama çıktım. Kapıda sivil giyimli biri; "Doktor Bey, çok büyük bir kaza olmuş. Hemen gelin" dedi. Gittim. Acil servisin önü ana-baba günü gibiydi. Servisin içine doğru giderken; yaralılardan biri oturur durumda, başı ve yüzü kan içinde, sürekli bağırıyordu. Bu tür hastalardan korkmayız. Konuşur, bağırır, sizi mutlaka kendine yönlendirir. Ancak, bu hastalara öncelik verirseniz, sesi çıkmayan, konuşamayan, yarı şokta ya da ölmekte olan kişileri kaybedersiniz.
Yaşamak için savaşıyordu
O kadına göz ucuyla bakıp sedyede duran ve doktor hanımın öldüğünü söylediği hastaya yöneldim. Rengi soluktu. Belli ki bir kanaması vardı. Genç bir kadındı. Dudakları morarmıştı. Solunumunun iyi ve yeterli olmadığı belliydi. "Nasılsın?" diye sordum. Yanıt veremiyordu. Ölüyordu. Airway (havayolunu açık tutmaya yarayan plastik) istedim.
Kaburgaları kırılmıştı!..
Ellerimle yokladım, sol tarafında tüm kaburgaları kırıktı. Gömleğini sıyırdım. Evet, sol tarafından yaralanmıştı. Akciğerlerinde kanama vardı. Hastanın acilen ameliyata alınması kanamanın durdurulması gerekirdi. Ancak, ameliyathane uygun değildi. Genel cerrah yoktu. Kan bankası yoktu. Doktor hanıma hastayı ambu ile solutmasını söyledim. Eldiven istedim. Toraks-göğüs tüpü olup olmadığını sordum. Hastanede toraks tüpü de yoktu. Göğüs kafesinde toplanan kanı dışarı almalıydım. Hasta nefes alıp veremiyordu. Ölüyordu ve hasta ellerimde öldü. Bir hekim için en zor, en sıkıntılı an budur.
Ölenleri koridorda sıraladık
Bu arada gelen ölüleri de acil servisin yanında bulunan uzunca bir koridora koymaya başladık. Ölü olduğu söylenenlerin mutlaka yeniden değerlendirilmesini istedim. Bu iş için bir hemşireyi görevlendirdim. Polis de başında duracak ve kimlik tesbiti yapacaktı.
Anne kucağında can verdi
Cesetleri sürekli sayıyorduk. Birisi anneydi. Bebeği kucağında. ve mosmordu. Kaza anında bebeğini sıkmıştı. Annelik duygusuyla, korumak amacıyla. Ama kurtaramamış. Bebeği boğulmuştu. Kendisi de ölmüştü. Gencecikti. Yüzü, gözü dağılmış, gövdesi kanlar içindeydi. Bir sağlık memuru şunları söyledi: "Hocam, anlatmıştınız. Depremde yaralıları taşıma için sert cisimler, kapılar, dolap kapakları kullanılabilir demiştiniz.. Otobüsün bagaj kapağı kopmuştu. Yerdeydi. Bunu kullanarak çok yaralı kurtardık."
Kimse görevden kaçmadı
Sevgili Savaş Kardeş. Tercan'da kısıtlı olanaklar altında çalışan hekim, hemşire, sağlık memuru ve ambulans teknisyenlerini görmeliydiniz. Canla başla koşuşturdular. Hiçbiri görevden kaçmamıştı. Hastane müdüründen, temizlik personeline kadar hepsi ellerinden gelen tüm çabayı göstermişti. Bu ekibe eleştiri yapmak haksızlık olur."
Sevgilerimle.
Uz. Dr. Ülkümen RODOPLU
Avrupa Acil Tıp Birliği II. Başkanı