"Oğlum tak şu kabalağı da başına güneş geçmesin..." Şimdinin görkemli Şükrü Saracoğlu Stadı. O zamanki adıyla Fenerbahçe Stadı yani. Yaşım 10-11 civarı. 19 Mayıs törenlerini izliyoruz. Kapalı tribün filan hak getire. Güneş kafaya vuruyor ve saha içinde dizili öğrenci gençler patır patır bayılıp düşüyor. Çocuk kafamla öldüler sanıp korkuyorum. Aile içinde adı telaşa müdiresine çıkan Şadiye Halam bana işin doğrusunu söyleyeceğine gaz veriyor korkularıma. "Tak kabalağı, valla sen de ölürsün yoksa!" O zamanların menşur Harman Gazetesi'ni kıvırıp bükmüş, kasket gibi yapmıştı ve kabalak dediği buydu işte.
KOLTUKLAR NEREDE?
Darfur'da, 52 derece sıcağın altında, zafer günü için toplanmış muhterem zevat, bölge ahalisi ve isyancılara karşı eğitilen muhteşem ordu... O çocuk zamanından beri hiç bu kadar sıcak stadyum görmedim ben! Stadyum dediysem işi yarıda bırakıp kaçan müteahhit eseri gibi bir yer. Yanlış yapan hakeme kızıp yakacak sökecek tek koltuk olmadığı gibi, beton kalıplarla imarlanmış oturma yerleri arasında tuzak çatlaklar aha da böle böle kocuman!.. Tek bir Sudan askerinin fotoğrafını çekmenin 50 kırbaç cezası varmış. Hele de yabancıysan; o kırbacı alıp, adamın... Neyse, bana göre hava hoş. Arkamda kapı gibi Darfur Valisi var ve kimse hınk edemiyor fotoğraf çekmeme. Yıkayıp, yağlayıp parlattıkları ordunun tüm birimlerinden özenle seçilmiş mangalar orada. Gelin anlatayım bu muhteşem orduyu... Tokyo terlikle operasyon tatbikatı tatbikatı yapılıyor desem "uçmaaa!" diye bir ses yükselir sizden eminim. Peki ya arkada generaller duruyorken çişi gelen askerlerin, az ötedeki duvar dibine teşaşür ettiğini söylesem ne dersiniz? He he heee! Bitmedi...
G3'LER VAR ELLERİNDE...
Özel harekatçıları çok daha kıyak! İtfaiye üniformasına benzer bir giysi üzerine bol yapraklı yeşil bitkilerden kesilmiş dalları bağlamışlar. Böylelikle kamufle olup isyancı gerilla birliklerine dalıp duman edeceklermiş. Tüfekleri de ortaya karışık yapılmış gibi. Hem keleşkoflar hem de NATO standartlarına uygun G3'ler var ellerinde. Bildiğimiz piyade tüfeği yanim. Açlıktan sefillikten kendini zor taşıyan Darfur gençlerini karateci diye salmışlar ortaya, gösteri yaptırıyorlar. Kata çizerken yanlışlıkla birbirini ya da kendi bi yerlerini çiziyor bu kardeşler. Kuru sıkı sanılan fişeklerden biri meğer sahici çıkınca büyük bir şans eseri sadece serçe parmağını sıyırıyor bir bando trompetçisinin. Azıcık kanıyor, gelip kül basıyorlar.
DİN VE ASKERLİK İÇ İÇE!.
Derken kaz adımlarıyla yürüyüş başlıyor. Valiyi selamlayıp geçip marifetlere devam edecekler. Amanın o ne? 14-15 yaşlarında tüyü terlememiş çocuklar var. Tüfekler boylarına erişiyor neredeyse. Pantolonlar yırtık pırtık, üst taraflar zaten eprik, öylece gelip geçiyorlar. Ne doğru dürüst selam verebilen var; ne adam gibi 'rahat- hazrol' yapabilen. Her iki emrin ve emir tekrarının içinde bolca Allah, Kur'an lafları geçiyor. Bir ara tüm stadyuma yayılan sesleri dinleyip Darfur müftüsü geldi de askeri dualarla kutsuyor sanıyorum. Meğerse o dualar, tekbirler kurmay başkanlarının ağzından dökülüyormuş. "Ne olursa olsun silah altındaki askerlerden oluşan orduya böyle laf edilmez!" diyorsunuzdur belki. Hem de öyle bir edilir ki... Çünkü sözüm o gencecik yerli çocuklara değil; "Para verin isyancıları ham yapalım. Katliamları durduralım" diyerek, Batı'dan aparttıkları dolarları deve ve hamut kadrosuyla götüren yöneticilere benim sözüm. Bu asker gençlerin kıçına doğru dürüst bir pantolon bile yaptırmıyor, onları tabur tabur canavarların ağzına atıyor ve isyancılara bire kadar kırdırıyorlar. Ama hanlarda saraylarda keyif çatıyor hazretler. Tüh size bee!..