Kanıma muhabirlik işlemiş ya, yazarlık mertebesine (!) bi türlü alışamadım (ulaşamadım)... Geçen gece mesela... O geçen gece bunu çok yakıcı biçimde ve içimin ta derinliklerinde hissettim. Birkaç fire ile tüm yazar ağabeyler, ablalar ve kardeşler olaraktan
Reyna'da toplaştık (Reina). Değerli büyüklerimiz ve yöneticilerimiz bizi kış uykusundan uyandırm... Pardon kış boyu yaptığımız yorucu çalışmalardan ötürü acuk rahatlatmak gayesiyle malum yere davet etti. İşte başta söylediğim o komplekslere ve cumbadan rumbaya oradan da Reyna'ya atlayışın kültür şokuna tam da orada kapıldım. Nasıl mı, dinleyin hele!..
Şapkam ve küçük "a"
Buluşma saat 20.30'daydı. Ben günün önemine binaen 7 sene önce alıp giymelere kıyamadığım krem renkli şilebezi gömleğimi giyerekten yola koyuldum. Herhangi bir yerden oraya kadar tutulan taksinin parası, Reyna kapısında özel araba alıp-getiren delikanlılara uçlanacağın bahşişten az olacağı için, taksiyle gittim elbette.
Zarif yer valla
Kapıya vardığımda gayetle hoş tavırlarla buyur edip yönlendirdiler. Sağdan sağdan gidip yukarıya, Zarifi Restoran'a doğru tırmandım. İşte o anda gördüğüm harika bir manzaraydı. Hemen ön sehpalarda şimdilik ayakta toplaşan ünlü ve değerli tüm kalemşörlerimiz, iş verenimiz ve diğer üst düzey yöneticilerimiz duruyordu. Arkalarında ise bu tabloya yaraşır halde muhteşem Boğaziçi, Kandilli, Beylerbeyi filan...
Yüz görümlüğü
Ertesi gün aynı yerde bizim oğlanın kaset tanıtımı olacaktı ve ben daha şimdikten görsünler diye yanıma iki CD bir de kaset tedarikleyip gelmiştim. Baktım herkes mevzulara girmiş, muhabbeti koyultmuş. Bir ara bir boşluk bulup lafa atladım ve CD'leri salayıp; "Bakın bakın ne çıktı!.." dedim. İyi ki de demişim. İlgi ve alaka anında bana döndü tebrikler peş peşe geldi. Hayatım boyunca nerede durmam gerektiğini bilemediğimden yine saçmaladım ve; "Yüz görümlüğü isterim" diye tutturdum. Sağ olsun bu konuda en anlayışlı ve bonkör Ergun Bey çıktı. Cebinden gıpçıl gıpçıl bir 20 milyon çıkarıp uzattı bana. Ardından "Ben de kaseti alıyorum. Çocuk ilk bizim programda patladı" diyen Mehmet Barlas'tan da 5 milyon gelince sevindim tabii.
Kenan Abi sağ olsun
Lakin gözüm Turgay Bey'deydi. Çünkü elde kalan tek CD'yi evirip çeviriyor, ama başka hiçbir hareket yapmıyordu. Bana saatler gibi gelen birkaç dakikadan sonra Kenan ağabeyin de ajitasyonuyla elini cebine attı ve kağıt paraların üstüne bozuk paraları da katıp katıştırıp, piyasa değeri üzerinden ödemeyi gerçekleştirdi. (8.5 milyon).
Yalan yok
İşte bu, bundan sonraki iki saat için benimle son ilgilenmeleri oldu. Dönüp çeşitli gruplar oluşturdular ve asla bilmediğim konulara daldılar. Çaresizlik içinde kıvranaraktan kafayı nereye çevirsem, konuşulan hangi mevzua kulak kabartsam Fransız kalıyordum. Mehmet Altan (koca profösör),
Umur Talu, Emre Aköz ve Ömer Lütfü Mete, Büyük Ortadoğu Projesi üzerine beyin fırtınası yaparken kaval dinleyen avaldan başka neydim ki ne diyeyim heyhat?
O kadar yakınkene
Keza Yavuz Semerci, Ahmet Hakan, Şule Talu, Nebil Özgentürk kuarteti. Onlar da güçlü bir hararet içinde; "tahliyeler sonrası Güneydoğu sorunsalında muhtemel gidişat" üzerine tezler öne sürüyorlardı... Esas gıcığıma giden şey daha başka şeydi. Kendisini zaten her gün her saat gören yöneticilerimiz, sankim askerden taze gelmiş de hasret giderir şekilde patronun yanına konuşlanmışlar... Peeh!.. Yav bıraksanıza işte... Biz kırk yılda bir uygun ortam yakalamış, patronumuza yakın plan yapıcaz. Gayet müeddep edalarla; "Efenim takdir buyurursunuz ki programımın başlama saatleri..." ya da ne bileyim "Zatıaliniz kuşku yok ki enflasyondaki düşüşün Balmumcu ahalisinin kesesine nedense uğramayışından doğan farkı fark etmişsinizdir..." falan yollu memleket meseleleri konuşucaz, ama tesis hak getire... Zaten masalara geçince iyicene arka taraflara düştük ve temas tamamen kesildi.
Göç başlıyor
Baş yazarımız Erdal Abi ve İlker Sarıer'in oturma konumlarını kıskana kıskana epey bir vakit geçirdik. Bir ara yine bir kaynaşma istidadı oluştu ama aynı gün Balçiçek Pamir'in yaş günü olduğu anlaşılınca bu kez de alaka odağı Balçiçek oldu... Daha sonra gece ilerledi ve aşağıya tekmil Reyna tebaasının bulunduğu yere göç ettik. En selam vermesini arzuladığım hoş hanımlar ve cici bayanların tümü Ali Kırca ve Bülent Denli üzerine yoğunlaşınca bir darbe de oradan geldi bana.
Bu arada dikkatimi çeken çalan o bangır müziğin eşliğinde bile özellikle genç bayanların devamlı surette cep telefonuyla konuşma gayreti içinde olması ve garsonların onca kalabalıkta hesap vermeden tüyebileceklere nasıl önlem aldıklarıydı.
Darlanmamak iyidir!..
Aslında başta mızmızlandığım duruma dönecek olursak; böyle yerlere yazar olarak gelmektense muhabir olarak gelmek çok daha iyi. (Bu yazıdan sonra bu gerçekleşebilir). Niyesi de şu; hem sütun komşularının karizmasına ve derin kültürlerine tanık olup; "Beni bakkaldan gazoz almaya yollar şimdi bunlar!" endişesinden kurtulursun, hem de; "Yazar adam ağır olur. Şurada mıh gibi dikileyim, çevreyi manalı manalı süzeyim!" raconuyla darlanmak yerine tüm mekânı adım adım arşınlarsın...