Huyumu seveyim. Ne zaman Anadolu'ya iş gezisine çıksam tekil başıma kaybolur giderim araarka sokaklarda. Yerin yörenin nabzı da, yüreği de, kolektif aklı da buralarda hissedilir diye düşünürüm. İşte
Diyarbakır gezintim sırasında da çarşıpazar, kahve-ocak filanın yanı sıra, karakollara da uğrayıp polis çayı içtim bir güzel. Arada Çarşı Karakolu kapısındaki polislerin gülüş gülüş fotoğraflarını da çektim.
Amca dayı muhabbeti!..
Lakin madalyonun öbür yüzü pek de yüz güldürür gibi değil. "Laf aramızda" deyip, diyorlar ki: "Ne zaman bir çevirme yapsak, trafik kontrolünde bulunsak birileri çıkıp itiraz, hatta hatta hakaret
ediyor. 'Dayımı ararım, amcamı ararım şimdi' deyip Sayın İçişleri Bakanımızı, Abdülkadir Bey'i arıyorlar. Bazı arkadaşlarımız bu yüzden ne fırçalar yedi, moralleri sıfır oldu.
Tayin gören bile var aramızda.
Bana zeval olmaz!..
Pek çok meslektaş sırf bu yüzden burada kalmak, burada çalışmak istemiyor..."
O bölgelerde devlet memuru olmanın, hele de polislik yapmanın zorlukları, meşakkati zaten ortada. Bir de böyle garip garip şeylerle teşkilat mensuplarını üzmeyin örselemeyin. Benden buraya yazıp elçilik etmesi. Çaresi ise "malum yerden" gelir ancak. Ne yapayım yani? Benim bakanlık yapan dayım ya da amcam yok ki açıp telefonla bildireyim di mi. Allah Allaaah!..