Dün sabaha karşı saat 04.00 suları. Fatih bölgesinde görevli bir polis ekibi telaşla çağrı yapıyor telsizden: "Merkez, şahıs çok kan kaybediyor. İvedi ambulans istedik, hâlâ gelmedi. Siz de uyarın. Aksaray Çakmak Oteli önüne gelsin acilen..."
Duyduğumda Eminönü taraflarındayım ve hemen oraya doğru kırıyorum direksiyonu. Yollar bomboş. Adresi bulmam, olay yerine yetişmem 6-7 dakikayı alıyor en fazla. 3-4 polis arabası, kırmızı-mavi yanıp sönen tepe lambaları ve hayrettir, telaşsız bir kalabalık. "Herhalde ambulans hemen geldi aldı götürdü yaralıyı 5 dakika içinde" diyorum içimden.
Acı içindeydi
Derken, vaay o da ne? Yaralı yerde boylu boyunca yatıyormuş meğer. Hem de gencecik çok hoş bir kadın bu. Göğüs altına kadar sıyrık beyaz bluzu neredeyse kan rengine dönmüş. Yattığı asfaltın çatlak damarlarına delik deşik bedeninden akan kanlar yayıldıkça, o acı içinde kıvranıp inliyor.
Orta yaşlı, babacan bir polis memuru yanına diz çökmüş, elinde top top ettiği kumaş parçasını sol böğrünün oraya, kanın en çok aktığı yere tampon yapmaya çalışıyor.
Aldı, kırdı, vurdu!..
Çevrede meraklı çıkıp da, en ufak bir kıpırtı gösteren, telaş eden yok. Soruyorum;
- Ne oldu bu bayana?
Genç bir adam Doğu şivesiyle ve eliyle de tarifleyerek yanıtlıyor:
- Vurdu onu... Dostu vurdu dostu!.. Saçından aha da böyle tutup sürükledi kulüpten bu tarafa. Sürükledi getirdi sonra da yerdeki boş bi bira şişesini görüp alıp kırdı, vurdu karıya!..
Kalabalığın içinden birkaç kişi daha başları ve kısa kesik sözcükleriyle onaylıyor anlatılanı. Çok tuhaf bir ortam. Sadece polisler çırpınıyor; "Ambulaaans!.. Hâlâ niye gelemedi bu ambulans!.." diye birbirlerine bağırıyor. Vatandaştan gık yok.
Sürünüyor zavallı...
Bir tek o, oraya yakın Tekel büfesinin sahibinden içeriden dışarı:
- Kadın yabancı diye sahipsiz mi yani? İnsan değil mi yani? Şurası Çapa'ya Cerrahpaşa'ya, hele de Haseki'ye 2 dakikalık mesafede bir yer. 25 dakikadır yerde sürünüyor zavallı...
O babacan polis kan kaybeden vücudun hızla soğuması yüzünden üşüyen, çeneleri birbirine vuran kadını lafa tutuyor ki, bilinci açık kalsın.
- Sen nerelisin?
Aksanlı bir Türkçe'yle ve zorlukla yanıtlıyor kadın:
- Ukraynalıyım. Türk'le evliyim. Benim peşimde bu. Dedi seni seviyorum. Ben dedim sevmiyor seni. Peşimden geldi kaç gün. Sonunda burada böyle öldürdü beni...
Polisin sesi titriyor:
- Ölmeyeceksin kızım merak etme!..
Sonra da bağırarak isyan ediyor sanki:
- Ambulans gelmiyor, bu kadın kanamadan ölecek be! Atalım şunu bir arabaya biz götürelim bari.
Bu nasıl iş?..
Kime sorsalar almak istemiyor arabasına. Kanlar döşemelere geçsin istemiyor hiç kimse. Sonra bir taksici insafa geliyor. Karga tulumba alıp bindiriyorlar kadını. Gidişlerinden 1 dakika sonra da beklenen ambulans geliyor ama nafile tabii. Vatan Caddesi 112 Acil'den geliyormuş sağlık ekibi. Haber verileli 4 dakika olmuş daha onlara. Oysa telsizden duyduğum anons en az yarım saatlik ve "Ambulans Haseki'den yola çıktı" şeklindeydi. Off be!..
Gururuyla oynamış
Duyarsız kalabalık yavaş yavaş dağılıyor olay yerinden. Dürüm tezgâhları, köşe başları, büfe ve bar önlerine paylaştırıyor kendini ahali. Az ötede, polis aracının içindeki genci işaret ediyor bir bekçi. "Savaş Bey bak, şişeyle yaralamayı o yapmış" diyor.
O yana doğru yürüyorum Elleri kelepçeli halde ekip otosunun içinde bekletilen genç adam beni görünce bağırıyor dışarıya doğru: "Yanlış yaptı Savaş Abi. Bana ümit verdi, gururumla oynadı. Seviyordum onu ama o yanlış yaptı!.."