Ne küfür etmişlerdi Özal'a, Türkiye'ye mangoyu ve kiviyi tanıttı diye...
Çünkü benim emekçi halkımın böyle meyvelere ihtiyacı yoktu.
Elma, armut nesine yetmiyordu?
Frenk peyniri getirtti, salata sosu getirtti, ona da sövdüler.
Ankaralı memur kafası böyle çalışıyordu.
Çünkü dövizcikler gidiyordu...
Döviz harcamak için mi kazanılırdı?
Üstüne yatmak için kazanılırdı. İsmet Paşa öyle yapmıştı.
Sonra aradan zaman geçti, bu sefer de "ejder meyvesine" taktılar...
Ejder meyvesi ve "çarkıfelek"...
İlle bir kusur bulacaklar ya, Beştepe'de konuklara ejder meyvesi ve çarkıfelek kokteyli ikram edilmiş...
Bu ne rezaletmiş?
Ejder deyince çağrışımla canavar akla geliyordu ya, bu kötü bir şeydi.
Oysa iki bin beş yüz liraya lüks baskı kitap alanlar bunları da merak edip yemek isteyebilirlerdi... Kendi adamları yani...
Halkımız açlıktan kırılıyordu ya...
***
Antalya'da 44 çeşit tropikal meyve üretiliyormuş.***
Benim emekçi halkımın potasyuma mı ihtiyacı var kardeşim?
Benim emekçi halkımın Kılıçdaroğlu'na ihtiyacı var.
Biz Ankara'da papaya mı yiyoruz?
Bulgur pilavının üstüne çay demleyip yatıyoruz.
Yıkın o papaya, mango, çarkıfelek bahçelerini, seralarını.
Eliniz değmişken otelleri de yıkın.
Virüslü pis turistler kalıyorlar oralarda...
Yerleri eskisi gibi bataklık olsun.
Vatan kurtulsun.
Bazı muhaliflerin fosfora fena halde ihtiyaçları var ama...
Bu köşe yazısını aşağıdaki linke tıklayarak sesli bir şekilde dinleyebilirsiniz