Beni Sadr ölmüş. Seksen sekiz yaşındaymış.
Yeni kuşaklar tanımazlar, bilmezler.
İran'ın ilk cumhurbaşkanıydı.
Biz onu elbette kara yağız bir adam olarak hatırlarız, şimdi resmine bakıyorum, saç baş bembeyaz. Ama yüzü hep güleç.
Kırk yıldır Paris'te yaşıyordu, kendini iyice unutturmuştu. İran gizli servisi de ona bulaşmadı, rahat bıraktı.
Ayetullah Humeyni ile birlikte, 1979 yılında Fransız cumhurbaşkanı Valery Giscard d'Estaing'in tahsis ettiği Air France uçağıyla Tahran'a inenlerdendi...
Humeyni'nin sağ kolu, hatta "manevi evladı" denilebilirdi kendisine...
Kısa sürede ayrı düştüler.
Çünkü, Madame Roland'ın idama giderken dediği gibi, "devrim, çocuklarını yer"...
Beni Sadr yeniden Paris'e kaçmak zorunda kaldı.
Hem de kadın kılığında. Kara çarşaflı.
Yoksa öldüreceklerdi.
***
Beni Sadr bir "
Müslüman sosyalistti"...
"
Molla diktası" değil, demokrasi isterdi.
Bu tutum, İran'ı ele geçirenlere pek uymuyordu. Halka hiç mi hiç uymuyordu.
Bir ütopya uğruna kendini heba etti...
Çünkü böyle bir şey olabilemez.
Din başka şeydir, ekonomi-politik başka şey.
Bizde de vardır, az sayıda da olsa, Müslüman sosyalistler.
Acaba Beni Sadr'ın muhteşem yenilgisi üzerine oturup düşünmüşler midir?
Bu durumda "
Kemalist sosyalistlerden" pek bir farkları kalmıyor.
***
Beni Sadr, ikinci sürgün döneminin "
geçici" olacağını sanıyordu, günün birinde ülkesine ve politikaya dönecekti...
Öyle olmadı. Gurbette kaldı ve gurbette yumdu gözlerini.
Çünkü her devrim sürecinde önce en radikal noktaya kadar gidildiğini, sonra buna bir tepki döneminin geldiğini ve en sonunda "
orta yolun" bulunduğunu düşünüyordu.
Bu, Fransız devriminin "
şablonuydu"...
Oysa
Rusya'da böyle olmamıştı.
Rejim içten içe çürüyerek 74 yıl dayanmış ve birdenbire yıkılmıştı.
Rusya'da "
demokratik sosyalizme" geçileceğini uman Türk şaşkınları da şiştiler kaldılar.
İran devriminin ardından Fransız usulü bir "
Bonapartist" dönem yani askeri dikta geleceğini düşünenler de yanıldılar.
Rusya'da da öyle olmamış, sivil bürokrasi askeri bürokrasiyi kıskıvrak boyunduruğu altına almış ve asla bırakmamıştı.
Stalin'in 1937-1938 "
temizlik" döneminde kaç general öldürttüğünü bilir misiniz?
En başta pırıl pırıl bir asker olan Mareşal Tuhaçevskiy...
Onun yerine, kayıtsız şartsız kendi uşağı ve beş para etmez bir herif olan Mareşal Voroşilov'u getirdi.
***
Yani demem o ki, Doğu toplumlarının gelişimi de, hatta devrimi de Batı toplumlarına benzemez!
Bunu önce Karl Marx söylemişti, bizim arslan Marksistler Marx'ı okusalar göreceklerdi.
Ama "
ümmi" olmamak şarttır tabii.
Okuma yazmaları varsa okusunlar, AK Parti'nin niçin iktidara geldiğini ve kaldığını da belki anlarlar.
O yetenekleri varsa...