Bazı gazeteci arkadaşlar Türk solunun öldüğünün daha yeni farkına varmışlar, kendilerince hem tartışıyorlar hem yakınıyorlar. Çorbaya biz de tuz dökelim.
Türk solu niçin öldü?
Bir kere, Sovyetler Birliği öldü. Attila İlhan'ın deyimiyle "hırbo Ruslar arabayı devirmişlerdi"...
"Kutup" ortadan kalktı.
Yirminci yüzyılı bitiren bu en önemli haberi "tek sütuna" verdi bizim solcular, oysa don değiştirir gibi sevgili değiştiren bir magazin çaçulası bile kendine "manşet üstünde" yer bulabiliyordu...
Ardından Çin, katı komünizmi bir anda terk edip bunun tam zıddına, vahşi kapitalizme geçti. Dikta düzeni sürüyorsa buna faşizm deniyordu.
Küba bile sosyalizmden vazgeçmek zorunda kaldı. Yol bitmişti.
Geri kalan küçük komünistler, yani Kuzey Kore, Vietnam falan dünya sosyalizmini etkileyebilecek çapta değillerdi. Günümüzün moda deyimiyle "influencer" olamazlardı.
"Mürşit" kalmamıştı ortada...
Türk solu yirminci yüzyılın sonundan beri ne yapıyor?
Önce "devekuşu politikası" izledi. Kafasını kuma gömdü, olup biten olağanüstü gelişmeleri yok saydı.
Kafalarına bu işin bittiği dank edince de, lafta çok sevdikleri "özeleştiri" yoluna gidemediler.
"Yirmi birinci yüzyılda insanlığa ne söyleyebiliriz?" sorusuna cevap bulamadılar, çünkü o soruyu kendi kendilerine soramadılar bile.
İçlerindeki akıllı uslu, bilgili insanlar bile "bilgisayar kullanın" gibi lafazanlıklardan öteye geçemediler tavsiye olarak.
Bugün ülkemizde elektronik ortamları en çok ve en etkin kullananlar psikopatlar ve FETÖ'cülerdir.
"Yeni bir solu" Batı dünyası da yaratamadı. Solcu olduğunu ileri sürerek iktidara gelen çapsız politikacılar da bu efsanenin ölümüne epey katkıda bulundular.
Oralarda yeni bir sol düşünce oluşsa bizimkiler de hemen alıp ithal edeceklerdi, daha önce hep yaptıkları gibi. Bu olmayınca şiştiler.
Halkı hiç tanımıyorlardı, kendi kafalarında yarattıkları "hayali bir köylü ve işçi imgesinin" esiri olmuşlardı.
Tanımamak bir yana, halkı hiç sevmiyorlardı.
Sanki köylüyü yok eden, işçiyi kapitalistlerden çok daha fazla ezen Lenin ve Stalin'i çok seviyorlardı da...
Halkın yüzyıllardır süren "tüketim açlığını" göremedikleri gibi, halkı "yoksullukta eşitlemeye" niyetlendiler. Halk da onlara tükürmedi bile. Bunun üzerine halka hakaret etmeye koyuldular.
Şimdi ne yapıyorlar?
Küçük bir kısmı, seçime bile giremeyen tabela partileriyle her zamanki gibi mastürbasyonda berdevam...
Bir kısmı kendine daha büyük partilerde, özellikle CHP'de tabii, yer uydurmaya ve o kanadın altına tutunmaya çalışıyor. Örnek: Canan yoldaş.
Bir kısmı, kendi "memur çocuğu" geçmişi de belirleyici olunca, Kemalist bürokrasiye koşuldu. Bu onları darbeciliğe kadar götürüyor, bazıları "Atatürkçülük ticaretinden" iyi de para kazanıyor.
Kimisi kendini 1968 yılında, ya da daha beteri 1848 yılında Paris'te sanıp Gezi ayaklanması benzeri eylemlerle avunuyor. Çıkmaz sokakta.
Kimisi de, bunu solculuk sanıp, Kürtçülük oynuyor.
Davul gibi şişmiş egoları ve yerlere göklere sığdıramadıkları kibirleriyle, Türkiye'yi hallettiler, şimdi muhayyel bir Kürdistan'a don biçiyorlar.
Kimisi bununla "düpedüz Amerikan uşaklığını" da ustalıkla bağdaştırıyor.
Kimisi Nutuk satıyor kimisi Nazım Hikmet.
Böyle böyle de iyice yaşlanıp öleceklerdir.