Kemal Kılıçdaroğlu'nun çok ilginç bir özelliği var: Bir palavra sıkıyor, sen ne söylersen söyle, ne kadar düzeltmeye çalışırsan çalış, ona sımsıkı sarılıyor ve sık sık da tekrarlıyor...
Örneğin Atatürk'e cumhuriyetin en başında Köy Enstitüsü de kurdurdu, ölümünden sonra, kırklı yıllarda kanun da çıkarttırdı...
İlkokul öğrencisi söylemez.
Ve bunu ikide bir tekrarlamaktan utanmadı.
İnanılmaz bir pişkinlik ve vurdumduymazlık...
Yoksa "cahil cesareti" mi demeliydim?
Bu özellik koskoca bir partinin genel başkanına değil, kasabaların belediye panayırlarında nutuk atan altın dişli taşra politikacılarına yakışır. Hani bir zamanlar onlarla "patates fabrikası kuracak" diye dalga geçilirdi... Kayseri'ye liman yapanlar da görülmüştü...
Eh, yurt dışından doktoralı yirmi beş bin gencimizin çalışacağı paketleme sanayii kenti de bundan pek farklı değil ki...
Bir Allah'ın CHP'lisi çıkıp da "sen ne saçmalıyorsun" diyemedi, diyemiyor...
Bakınız geçen gün ne dedi, adı "parti grubu toplantısı" olan ama aslında her salı günü basına yapılan düzenli bir "siyasi show"a dönüşmüş o matinede... Daha önce de demişti:
"Demokrasisi gelişmemiş hiçbir ülke ekonomik olarak da kalkınmaz."
Bundan daha büyük bir palavra da olmaz.
Ama içinde demokrasi, ekonomik kalkınma gibi "sihirli" kelimeler geçiyor ya, salla gitsin...
Nasıl olsa parti grubunda hiçbir CHP milletvekili çıkıp da "saçmalamayın sayın genel başkanım" diyemez.
Benimle birlikte siyasal bilimler okumuş olan Ünal Çeviköz hiç diyemez.
Eh, bunun utancı da ona yetsin.
***
Demek ki İngiltere, sanayi devrimini, altı yaşında erkek ve hatta kız çocuklarını kömür madenlerinde günde on dört saat demokratik bir şekilde kırbaçla çalıştırarak gerçekleştirmiş...***
Peki biz niçin şimdiye kadar dişe dokunur bir halt edememiştik?