Arkadaşımız Şebnem Bursalı'nın Yavuz Donat ağabeyimizle gerçekleştirdiği "nehir-söyleşi" kitabını okuyunuz: "Off the Record, Yavuz Donat Kitabı"...
Çok gülecek, çok eğlenecek, hem Yavuz ağabeyi hem de "eski Türkiye"yi daha iyi tanıyacaksınız. Muhteşem "anekdotlar" var kitapta.
(Efendim? Hayır, beleş gelmedi, kendi paramla aldım, kırk papel.)
Bir Ahmet Kınık öyküsü... Aldı beni elli sekiz yıl öncesine götürdü.
Ahmet Kınık Yassıada'da yargılananlar arasındaydı.
İstanbul Radyosu'nda, her akşam, haberlerden sonra bir "Yassıada Saati" vardı. Günün duruşmalarından seçmeler ve özetler... Hani şu meşhur, mahkeme başkanı Salim Başol'un "sanıklar getirildiler, bağlı olmayarak yerlerini aldılar, müdafiiiler haaazır" muhabbeti ("hazır" diyemezdi, "haaazır" derdi.) Ahmet Kınık da "Kayseri olaylarından" dolayı yargılanıyordu, İnönü'ye saldırmışlardı.
Bunun bir adamı vardı: Mevlut... Elebaşı...
Mevlut da onu suçluyordu, "azmettirmekten"...
"Bir gün Ehmet Gınıh beni çaardı, gostet gendini Mevlüt didi..."
Çocuk hafızama takılmış kalmış, elli sekiz yıldır kulağımdadır.
***
İşte bu Ahmet Kınık'ın Malatya valiliği sırasında Malatya'ya iki heykel yapılmış, bir Atatürk bir de İnönü.***
Açtım baktım, resmine, heykel berbat.***
Hem bu haltı yerler, hem de "halk niçin bizi bir daha iktidara getirmiyor" diye şaşarlar.