Çok yalan söylüyor. Sürekli. Gözümüzün içine baka baka...
Yalanı yüzüne vurulunca muazzam bir pişkinlikle hemen çark ediyor.
Yüzü asla kızarmıyor.
Tam tersine, hemen zeytinyağı gibi üste çıkıyor.
Utanma ve sıkılma yeteneği, ar damarı, çatlamış değil, hiç yok.
Onu bunu "diktatör" olmakla suçluyor ama tekkesini çok sert bir diktayla yönetiyor.
Çevresine çöreklenmiş küçük bir "çıkar çetesi" var, ona yaslanıyor.
Bu adam bulunduğu mevkiye rezil bir kumpas sayesinde geldi.
"Aday değilim" dedi, hemen ertesi gün yüz seksen derece çark etti.
Bu adam güvenilir bir siyasetçi değildir.
Bu adam, adam harcamayı da çok seviyor.
Kendisine en ufak bir eleştiri getiren hemen herkesi bir şekilde yoketti.
Kendi koltuğunu korumak için de, kazanamayacağı çok belli olan birçok kişiyi "kaybetsin de zayıflasın" diye öne sürdü, harcadı...
Bu çıkar kavgasında İslamcılar'la da işbirliği yapmaktan çekinmedi, faşistlerle de, Kürtçüler'le de...
PKK üyelerine "arkadaşlar" demekten de sıkılmadı.
Bu adam Türkiye'yi yurt dışına sürekli gammazlıyor.
Bu adam emperyalist Amerikan dış politikasına ve IMF'ye "tam teslim" olmaya hazırlanıyor.
Bu adamın Atatürk'le uzaktan yakından bir ilgisi yok. Rengi belli değil, rengi yok.
Ama kendilerine Atatürkçü süsü vermiş faşistler onu destekliyorlar, onun rakiplerine de en iğrenç kumpasları kuruyorlar.
Faşist gazeteyle "yalancılık" çizgisinde örtüşüyorlar.
Faşist yazarlar da ona "Oğuz Türkleri'nin Kayı boyuna kadar uzanan" uyduruk bir şecere yaratarak arka çıkmışlardı... Onlar da utanmadılar.
***
Üstelik de çok cahil.