Deprem korkusu geçti (geçecekti elbette) ama "artçı" lagalugası sürüyor.
Bunlardan biri "patlama kaydedilen" araç ve gereç satışları oldu, çadır, battaniye, çanta, düdük, vb... Yani, esnafın yüzü güldü. (Esnafın dönem dönem gülen ya da asılan yüzü Türkiye'de önemli bir ekonomik göstergedir, gazetelere sorarsanız.)
O furya da ya geçti ya geçmek üzeredir. Hepsi unutulacak, bir köşeye atılıp kaybedilecektir.
Bir diğeri, "toplanma alanı" geyiği.
İstanbul'da böyle alanlar yok.
Büyükçe parkları, yani Gülhane, Yıldız, Emirgan, Taksim Gezisi'ni falan saymazsanız.
Batı şehirlerinde sokaklara ve caddelere serpiştirilmiş küçük küçük meydanlar, parklar var. Fakat oralarda deprem beklentisi de yok.
Bizde "kıyı" var, Kumkapı şeridi, Caddebostan-Suadiye şeridi... (Boğaz kıyı yollarını saymayınız, iki yanda da çok dardır.)
"Bağdat Caddesi üstünde" oturuyorsanız ulaşması kolaydır da içerilerde oturuyorsanız zordur.
Toplanmakla da iş bitmiyor.
Binlerce kişiye su, yemek, ilaç, tedavi... Bunları o alanlara hangi babayiğitler yetiştireceklerdir? Bunun iyi kötü bir planlaması yapılmış mıdır?
Toplanma alanı diye benzincinin otoparkını gösterenler, utanmadan bir de oraya tabela koyanlar var.
Mahalle arasında taş çatlasa yirmi çocuk alan kum havuzlu tahteravalli köşesine birkaç bin depremzede toplayacağını sanan işgüzarlar var.
***
İmamoğlu çalışıyor...***
İmamoğlu'nun "dostlar iş yapar görsünler" girişimi elbette fiyaskoyla sonuçlanacaktır.