Gerek "Genç Osmanlılar" gerekse "İttihatçılar" (bir kuşak sonrasıdır), ille de "hürriyet" istiyorlardı... Batı'da vardı ya...
Mithat Paşa'nın getirdiği anayasa sakat doğmuştu, çok çok geniş yetkiler tanıdığı padişaha sanki "ne olur beni yürürlükten kaldır" diye yalvarıyordu... Nitekim o da öyle yaptı.
Sonra, otuz yıl boyunca aydınlarımız o anayasanın yeniden yürürlüğe konma kavgasını verdiler, gizli örgüt kurarak, günün birinde de ayaklanarak.
Anayasa geri geldi. Parlamento yeniden toplandı.
Geldi de ne oldu?
İttihatçılar, hürriyet rejiminde "kendilerinden farklı düşünen insanların da olabileceğini" dehşetle farkettiler.
Bunu hazmedemezlerdi, diktaya yöneldiler ve devleti batırdılar. (Birçok kişi, yeni bir devlet kuran Atatürk'ün bütün amacının demokrasi olduğunu düşünür... Daha geçen gün Kılıçdaroğlu, "seçimi kazananlar Mustafa Kemal'in arkadaşlarıdır, demokrasi isteyenlerdir" demiyor muydu?)
İttihatçılar istedikleri hürriyetin ne işe yarayacağını hiç düşünmediler.
"Hele bir hürriyet gelsin, gerisi kolay" sanıyorlardı. İstim arkadan gelecekti.
Bu hürriyetle ne yapacaklardı? Amaç ekonomik kalkınmaysa hürriyete gerek yoktu (Rusya'ya, Kore'ye, bugünkü Çin'e bakınız)... Amaç imparatorluğun çeşitli unsurlarının parlamentoda temsilini sağlamaksa, hemen hepsi ayrılmak istiyordu! Amaç Batılılaşma reformları yapmaksa, bu demokrasiyle değil ancak diktayla mümkün olabilirdi çünkü "direnç" olacaktı.
Zaten öyle oldu.