Turgut Özal ülkemizin telefon şebekesinde devrim yaptığı zaman "benim emekçi halkım Almanya'ya telefon mu edecek" demişlerdi (o zamanlar cep telefonu henüz ortalıkta yoktu.)
Almanya'da iki milyon Türk yaşıyordu, bunların Türkiye'deki akraba ve yakınları kabaca on milyon ediyordu...
Bunların telefonla konuşmaya ne hakları vardı? Olsa olsa, yerine beş günde varacak mektup yazarlardı, ya da yazdırırlardı: Sarı inek yavruladı mı, harmanı kaldırdınız mı, hanem tarafına da mahsus selam ederim...
Şimdi de "benim emekçi halkım uçağa mı binecek" diyorlar.
Emekçi halk çoktandır uçağa biniyor, neredeyse köyüne de uçakla gidip gelecek, farkında değiller.
Kendileri Ankara'ya "iş takibine" Varan'la giderler. Parası çıkışmayanı da Pamukkale'yle.
Bozkır memuru, kendisi sıkıntı çektiği için herkes de çeksin ister.
Kendisi ülkenin efendisidir ya, efendinin parası yoksa kölenin de olmamalıdır.
Bu memur mazoşizmi, insanları "yoksullukta eşitlemek" isteyen solcuların yanılgılarıyla pek güzel örtüşmüştür.
Bu tip yavaş yavaş ortadan kalkmaktadır.
Çoğu ölmüştür, bir kısmı çok yaşlanmıştır.
"İsmet Paşa memurları kuşağı" iyiden iyiye tarihe karışmak üzeredir.
Fakat bu "zihniyet" kendini solcu sanan bir kısım ahmakta dipdiri...
"Köprüyü de yaptırmayacağız havaalanını da" sloganı, eğer darbe ortamı yaratmak için Soros'tan para yiyen deyyuslardan değilse bile, bu kafanın ürünüdür.
Tarihe ve ilerlemeye karşı durulamayacağı için köprü de yapılmıştır havaalanı da.
Bu zavallı bozkır kafasının, on sekizinci yüzyılda yaşamakta ısrar eden uçuk bir Amerikan tarikatinden, "Amish" dedikleri topluluk üyelerinden bir farkı kalıyor mu?
Şimdi bakalım, halkının aç olduğu söylenen ülkede, havacılık şirketi neler yapmış?