Kokmuş ayakkabısı Koç Holding müzesine kaldırılan Kılıçdaroğlu şimdi de Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilecekmiş.
Fakat Koç Holding tarafından değil, bir "sivil toplum örgütü" tarafından. (Niçin? "Ordu da bir sivil toplum örgütü" sayılıyorsa, sermayenin de öyle olması gerekir.)
Bu örgütün ismini de gene kendisi açıklayacakmış! (Yani, Alevi Dernekleri Federasyonu da olabilir, Atatürkçü Düşünce Derneği de...)
İlginç bir uygulama... İlk defa rastlanacak.
İsveç Akademisi kibar adamlardan oluşur, "de gidin lan, bizimle kafa mı buluyonuz" demeyecektir herhalde.
Fakat bendenize sorarsanız Can Dündar bu ödüle daha yakın durumdadır.
Kılıçdaroğlu Nobel alabilmek için ya hapise girsin (örneğin "ben bu makama Fetö sayesinde geldim" desin), ya da yurt dışına kaçsın! Gitsin Alman cumhurbaşkanının boynuna sarılsın, Angela Merkel'den de makas alsın.
Nobellik siyasi liderimiz, cumhurbaşkanlığı seçimi için de bakın ne diyor:
"Bugünden biz şu yöntemi kullanacağız dediğimiz zaman onlar bir yasal değişiklikle o yöntemin kullanılmasını engelleyebilirler"...
Nasıl yani? Kaç çeşit yöntem var?
Yüksek Seçim Kurulu'na bir dilekçe vereceksin, hepsi bu.
Kemal Bey gene "çatı aday" göstermeyi planlıyor da buna mı engel olacaklar?
Bunun için HDP ile "ortak dilekçe" vermeleri gerekmiyor ki, onlar bir aday gösterirler ötekiler de destekleyeceklerini açıklarlar, olur biter.
HDP ya da Meral Hanım'ın yeni partisi, her neyse işte. Herhalde MHP değil.
Başka ne yöntemi olabilir yahu, ben anlayamadım.
Nobellik Kemal, adayını "arka kapı diplomasisi yoluyla" belirleyecekmiş.
Vallahi böyle diyor.
Arka kapı, bilindiği gibi, ilişkilerde pek de makbul bir yöntem değildir. Doğaya aykırıdır.
Gerçi Atilla İlhan'ın "öteki kapımdan gel, bunu açamazsın" şeklinde bir dizesi mevcuttur ama merhum onu başka bir anlamda yazmıştır.
Kemal Bey bu ters siyasi ilişkiyi "hayır bileşenleriyle" kuracakmış.
Yani oy oranları yüzdelerle değil bindelerle ifade edilen birtakım particiklerle.
Elbette, oy durumlarına bakılırsa, bu siyasi ilişkide Kemal Bey aktif, ötekiler de pasif konumda bulunacaklardır.
Gene de, bu ilişkiden nur topu gibi bir aday doğmaz.
Üstelik, aday adayları bu konumu kendilerine nasıl yakıştırırlar?
Meral Hanım "ben arka kapı diplomasisiyle bu mevkiye geldim" der mi hiç?
İlhan'ı bilemem tabii.
Hüsamettin Cindoruk desek, yaş seksen dört, iş bitmiş.
Gene Deniz Baykal haklı çıkıyor, ya kendin aday ol, ya beni göster...
Baykal gencecik, henüz seksen yaşının baharında. Yüzme de biliyor, İsmet Paşa gibi "çivileme" de yapıyor.
Kapalı kapı dümenlerini de hem sever, hem de bu alanda büyük bir ustalık kazanmıştır.
Fakat ilkokul üçüncü sınıftan terk bir psikopat, siyasi fetbazlık vadisinde koskoca Mülkiye Mektebi hocasından baskın çıkmıştır. El elden üstündür.