Ünlü, çok ünlü West Side Story (Batı Yakasının Hikâyesi) ülkemize gelmiş!
Filmi 1963 yılında gelmişti, biletler karaborsada on liraydı, feci kazık... Kuyruğu da caddeye kıvrılıyor, İnci Pastanesi'ni falan geçip Çiçek Pasajı'na doğru gidiyordu...
Beş-altı kere Emek Sineması'nda seyrettim, sonradan herhalde bir yirmi kere de DVD'sini.. Bizim kuşak şarkılarının tamamını, diyalogların çoğunu da ezbere bilir.
Hayatımızda ilk "stereo" sesi de orada duyduk, öksürükler tıksırıklar kesilmiş, birdenbire Emek'i derin bir sessizlik kaplamıştı, herkes şaşakalmıştı, vay be...
Filmin müziğinin plağı, kaçak tabii, iki yüz liraydı, inanılmaz kazık... Zırlaya zırlaya aldırtmıştım da rahmetli babamın içine oturmuştu.
West Side Story, filminden 56 yıl, asıl Broadway sahne yapımından da tam 60 yıl sonra İstanbul'da!
Çünkü ölümsüzdür.
Ama naftalinlidir.
Amerikalılar'ın "dated" dedikleri.
Hani ne bileyim, Balzac'ın romanları gibi falan, bir "klasik" artık. Hem "demode" hem dimdik ayakta.
Ne bestecisi hayatta, ne yönetmeni, ne de çoğu oyuncusu... Richard Beymer, o parlak delikanlı tam 79 yaşında... Hani o Jets çetesinin peşinde koşturan ve sürekli itilip kakılan küçük kız, Susan Oakes bile 73 olmuş!
West Side Story aslında ellili yıllarda bile geçmez, Bernstein üzerinde çalışmaya daha 1947'de başlamış, eserin orijinal adı da East Side Story, yani Manhattan'ın doğu yakasının öyküsü...
Oyun daha dün akşam başladı, gidip görmüş değilim ama "posterine" takıldım.
Modernize etmişler!
"Gençlere daha şirin gelsin" diye herhalde...
Dazlağa yakın saçlar, dar pantalonlar, ters çevirilmiş beyzbol şapkası, Reebok ayakkabı...
Oldu mu? Uydu mu?
Günümüzde ne Manhattan'ın o kesimi var artık (yıkıldı), ne sokak çeteleri, ne o tür birbirini bıçaklamalar...
"Kes lastik" ayakkabı, "bolero" ceket, "kloş" etek giymeden mambo yapılır mı?
Günümüze uygulayacaksanız o müzik olmaz. Yeniden mi besteleyeceksiniz?
Günümüze uygulayacaksanız hani bu çocukların cep telefonları, Ipad'leri, "çetleşmeleri, tüvitleşmeleri" falan?
Tony'ye SMS atarak değil de Anita'yla haber gönderen bir Maria'ya günümüzde gülerler.
Klasikleri katletmeyiniz efendiler.
Bu bir Romeo-Juliet "adaptasyonu" ama Türkiye'ye de uygulayamazsınız.
Rahmetli Erol Günaydın denemeye kalkmıştı, olay da Beşiktaş'ta, bizim Şehit Asım Caddesi'nin hemen yukarısında Tuzbaba mahallesinde geçiyordu ama hem sakil kalmış hem komik olmuştu...
Savaş ve Barış'ı sahneleseniz de Prens Andrey'in eline Kalaşnikov verseniz olur mu yani?