Yenilikçi hareketimizin, yani önce Genç Osmanlılar'ın, sonra İttihatçılar'ın ve daha sonra da Kemalist aydınların kendilerine hep "Fransız modelini" örnek aldıkları söylenir...
Bu kocaman bir palavradır.
Kendilerine alsalar alsalar "Jakoben" fraksiyonunu örnek aldılar, oysa Fransız devrimi yalnızca bundan ibaret değildi.
"Özgürlük, eşitlik, kardeşlik" sloganı bizde asla uygulanmadı.
Jakobenler asla özgürlükçü değillerdi, bizimkiler de hiç olmadılar. Hep "zart zurttan" yana oldular, Fransa'yı iki yıl terörle yöneten ve kötü çuvallayan Jakoben ağababaları gibi.
Aslında, Mithat Paşa'nın 1876 modeli de Fransız değil İngiliz sayılırdı!
1913-1918 arasında Osmanlı'yı katı bir diktayla yöneten İttihat ve Terakki'nin neresi "Fransız'dır" Allah aşkına?
Peki Kemalist diktanın neresi uyuyordu Fransız demokrasisine?
Biz "Fransız usulü parlamenter demokrasi" kurmadık, onu andıran ama yalnızca andıran bir bürokrasi diktası kurduk.
Bu modele, ancak 1960 darbesinden sonra, 1961 Anayasası'yla "biraz yaklaştığımız" söylenebilir... O da, biraz.
Çünkü gene demokrasi kurulmamıştı, "açık bürokrat diktası" yerini "gizli vesayete" bırakmış, yani yumuşar gibi olmuştu, o kadar.
İşin matrağı, tam biz Fransız modeline yaklaşmaya çalıştığımızda, Fransa o modeli çoktan terketmişti!
Fransa 1958 yılında klasik parlamenter düzeni bıraktı, yarı-başkanlık sistemine geçti.
Biz neden geçemedik?
Bir darbe yapılmıştı, sünger çekilmişti, sistem yeniden kuruluyordu, bundan daha uygun fırsat mı olurdu?
Niçin ülkeye o iki yıl boyunca hâkim olan Kemalist gazeteci, akademisyen ve bürokratlar ekibinin aklına "Fransa'daki en son gelişmeleri izlemek" gelememiştir?
Cemal Gürsel bir De Gaulle değil, sadece tonton, babacan ve göstermelik olduğu için mi acaba?
Kemalistler başkan yapacakları güçlü bir adam bulamamışlar mıydı? (İnönü yaşlanmıştı ve siyasi sabıkası da çoktu.)
Peki, 1980-1982 arası niçin yarı-başkanlık akıl edilemedi de "bundan böyle isteyen yarı-başkanlık etsin, istemeyen etmesin" gibilerden keyfe keder bir düzen kuruldu, sistem havada bırakıldı? Hani kendinize Fransa'yı örnek alıyordunuz yahu?
Ben size daha radikal bir soru sorayım:
1923 yılında niçin "Amerikan sistemi" hiç aklınıza gelemedi?
İmparatorluktan cumhuriyete daha rahat, sancısız bir geçiş olmaz mıydı bu?
Başkanı yani Atatürk'ü halk doğrudan seçer (mutlaka seçer), diğer eyaletlerle birlikte (Trakya, Karadeniz, Ege vs.) bir de Kürt eyaleti oluşturulur ve devletin çatısı daha başından rahat ve sorunsuz çatılmış olurdu...
Sanayileşmeyi bıraktığın gibi bu faturayı da gelecek kuşaklara bırak, senden atlasın bizde patlasın. Sorun çözme, "kredi kartı taksidi öteler" gibi sorun ötele, ödemesi bize kalsın. Sağolasın bürokrasi.