Bendeniz Yüksek Seçim Kurulu'na hakaretten yedi buçuk ay hapis yemiş adamım.
"Özel televizyonlarda siyasi parti reklamı yapılamaz" diyorlardı, ben de "yapılır" diyordum. Cezayı yapıştırdılar. Yatmadık, parasını bastırıp kurtulduk, o ayrı. Fakat sabıka kaydımıza geçti mi, geçti.
Özel radyolar da kapatılmıştı da Tansu Çiller bile "radyomu isterim" diye oy toplamaya kalkmıştı hani.
"RTÜK'ün bir teknokratlar heyeti olmasını, siyasi partilerin bu işe bulaştırılmamasını" da çok istedik, çok söyledik, kimseye dinletemedik.
Şimdi Tayyip Erdoğan'a karşı ölümüne mücadele eden amigo basın o zamanlar kılını bile kıpırdatmamıştı. Hatta bunların içinde utanmadan "gazeteye sansür konulamaz ama televizyona konulmalıdır" diyen adamlar bile vardı. (Sonra AKP hükümetine küfür ettiler ve gazetecilik hayatlarını tamamlayıp meclisin CHP saflarında yerlerini aldılar.)
Şöyle bir yirmi yıl falan öncesinin işleri...
Şimdi YSK ve RTÜK, "seçim öncesi başbakanı bir programa konuk ettiler" diye televizyona cezalar yağdırıyor.
Özel televizyon, hiçbir şekilde tarafsız olmakla yükümlü değildir.
Hem YSK hem de RTÜK üyelerine, ara sıra "Fethullahçı kanallara", "İslamcı kanallara", "ulusalcı kanallara" da şöyle bir göz atmalarını tavsiye ederiz.
Elbette bunların hepsi olacaktır. Komünist kanal da olacaktır, Alevi kanalı da... Kürt kanalı olduğu gibi...
Özel kanal, devlet kanalı değildir.
İstediğini "tutar", istemediğini tutmaz. İstediğini yayına çıkarır, istemediğini çıkarmaz. Beğenen seyreder, beğenmeyen başka kanala geçer.
Bu memlekette, seçim günü olan pazardan bir önceki akşama, cumartesi akşamı güneş batana kadar herkese her şey serbest, bir tek televizyonlara yasak.
Böyle kepazelik olmaz!
Ne hikmetse YSK aynı "hassasiyeti" seçim günleri göstermiyor, ağaçlarda direklerde salkım saçak asılı kalmış parti bayraklarına, flamalarına, aday fotoğraflarına ağzını açmıyor! Her seçim günü evden sandığa gidene kadar özellikle sayıyorum, kimse zahmet edip o propaganda malzemesini cumartesi akşamından kaldırmıyor! Hiçbir işlem yapılmıyor. Oysa işlenen suçtur.
İktidar da lafımızı dinlemiyor, kanunu değiştirmek için "ille birilerinin canının yanmasını" bekliyor...
Anlaşılan, 10 Ağustos seçimi öncesinde yurt dışında yaratılan "randevuyla oy verme" sakaleti, "seçmenin haberi olmadan randevu günü değiştirme ve oy vermesini önleme" rezaleti bile hükümeti uyandırmamış! Bürokrasi böylece gurbetçi oylarının büyük ölçüde AKP'ye akmasını ne güzel(!) önlemişti...
Hem cumhurbaşkanını halkın seçmesi için referanduma gidip kazanacaksın, hem de aradan yedi yıl gibi uzun bir zaman geçtiği halde "başbakanın aday olması durumunda vesayetçi bürokrasinin ona kurabileceği tuzakları" önceden görüp izale etmeyeceksin... Sonra da ceremesini yayıncı olarak biz çekeceğiz ha?
Sakal da bıraktık ama lafımızı gene dinleyen yok. "Sivil okullarda üniforma çarpıklığı" konusunda da dinleyen olmadığı gibi...