Orta halli bir yazardır. Ama Fransız basını bizim Elif Şafak'ı bile "la grande romanciere turque" (büyük Türk kadın romancısı!) diye yağlamaya utanmadığı için ona da büyük yazar muamelesi yapıyor.
Çünkü büyük yazar çıkmıyor, eldekilerle idare ediliyor. "Haybeden sürrealist" Haruki Murakami'ye de verecekler Nobel'i, bu sene alamadı ama seneye alır.
Modiano çok yazar, ince ince yazar. Böylece kendini günümüzün kolaycı okurunun "kalın kitaptan kaçma" eğilimine de denk getirir.
Fakat "tek kitabın" yazarıdır. Kendine özel bir roman dünyası yaratmıştır, böylece romancılığın gereğini yerine getirmiştir ama bu dünya dön dolaş "Alman işgali altında Paris şehrine" sıkışmıştır. Bütün eserleri hep birbirinin çeşitlemesidir.
O kadar da kötülemeyelim canım adamı, okumakta fayda var.
Bir büyük derdi, amansız bir takıntısı vardır: Babası, Alman işgalinde şu ünlü "Yahudi yıldızını" takmamış, üstelik Gestapo'nun göz yummasıyla birtakım karaborsa işlerine girişmiş, böylece paçasını kurtarmış!... Modiano'nun bütün eserleri bu ihanetin günahını çıkarma çabası, bu durumda kendi kimliğini ve yerini soruşturma girişimidir. Yazıp dışarı atmasa herhalde bu mirasın altından kalkamayacaktı.
Bendeniz en çok onun "Lacombe Lucien" senaryosunu severim, filmi yöneten Louis Malle...
İşgal yıllarında Güney Fransa'da, ağır bir aksanla konuşan cahil ve hırslı bir köylü çocuğunun kendine "bir çıkış yolu arama" çabasını anlatır. Direniş hareketine katılmak isteyen Lucien Lacombe (ismini "resmi evraktaki" gibi tersten söyler, önce soyadı sonra adı, Lacombe Lucien), kasabadaki direnişçilerin lideri tarafından ciddiye alınmayınca gider tam tersine işbirlikçilere katılır, Gestapo'nun Fransız şubesine girer... İlk işi de onu direnişe katmayan öğretmeni ihbar etmek olacaktır.
Salak olduğu için de Gestapo üyeliğini her önüne gelene kasıla kasıla söyler tabii. Sonunda kurşuna dizilecektir.
"Tarihin altından kalkamamış" bir zavallıdır Lucien.
Bu film Fransa'da epey gürültü koparmış, "ne yani, direnişe katılmak ya da işbirliğini seçmek bu kadar kolay, bu kadar basit miydi" diye eleştirilmişti.
Oysa ilginç olan, kahramanlar ve hainler arasında kalan o ince "alacakaranlık bölgeyi" ele almaktı...
Fransızlar, Modiano sayesinde, Alman işgalinin acı gerçeklerini biraz daha öğrendiler. Çünkü hiçbir şey "resmi Fransız tarihinin" kendilerine öğrettiği kadar yalınkat değildi! Bütün Fransız halkı General de Gaulle'ün peşine takılmış olmaktan uzaktı. Büyük çoğunluk işi oluruna bırakmış, bir yandan kendi işinde gücünde, sonunda kim kazanacak diye bekliyordu. Hani, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın "Sahnenin Dışındakiler" romanını hatırlayınız.
Bizde, "kurtuluş savaşının başlarında bütün Anadolu köylüsünün Mustafa Kemal Paşa'nın peşine takılmış olmadığını" anlatan eserleri yakıyorlar, biliyorsunuz.
Batı'da, işte gördünüz, Nobel veriyorlar.
Orta halli bir yazardır demiştim, sözümü geri alıyorum, iyi yazardır. Elbette dilimize tercüme edilecek, Modiano'yu okuyunuz.
Ne yani, "turistik gerçekçilik" akımına mensup Türk piyasa yazarlarını okumuyor musunuz canım, "kalem namusuna" sahip bu adamı da okuyun. Kendini İsveç Akademisi'ne beğendirmek için yırtınmadı, esnaflığa kaçmadı. Ödülü de hiç beklemiyormuş, duyunca şaşırmış. Geçen akşam Fransız televizyonuna çıktı da anlattı.