Diktatörlükle idare edildiği söylenen Türkiye'de parti kurmak, parti vermek kadar kolaydır. Hani Temel demiş ya Cemal'e:
"Hadi gene iyisin, bu akşam bizim evde seks partisi var, Fadime'yi al da gel..."
Cemal, "kaç kişi olacağız" diye sormuş.
Temel öksürmüş, "öhö, siz de gelirseniz üç kişi!"
Partiyi de, bir miktar arkadaşını biraraya toplayıp İçişleri Bakanlığı'na bir dilekçe verince kurmuş oluyorsun.
Bu o kadar böyle ki, Ankara'da "heavy metal" müziği yapan bir gitarcı çocuk, oğlanları ve kızları yanına katıp bir Gezi Partisi bile kurmuştu. (Hadi gene iyisiniz, bu gece bizim evde siyasi parti kurma çalışmaları var, hem de müzikli!) Daha sonra kendisinden hiçbir haber alınamadı.
Haber alınamayan başka parti başkanları da var.
Yok, televizyon programlarında kendisiyle "sizin partinin adı neydi yahu" diye dalga geçilen emekli subayı saymıyorum.
Amblemi AKP amblemine benzetilmek istenen ve bu suretle kerizlerin oyunu çalmayı amaçlayan "burma bilezik partisini" de saymıyorum.
Bu ciddi bir parti.
Adından da belli: Önce Vatan Partisi.
Yani herşeyi bir yana bırakacak, vatan için çalışacak...
"Siyasete format atacağız", "siyaseti resetleyeceğiz" gibi, köylüye pek bir şey söylemeyen ama bilgisayar tutkunu gençleri gıdıklamayı amaçlayan "pek çağdaş sloganları" bile var...
Boru değil, başkanı da Demirel.
Vallahi de Demirel, billahi de Demirel. Ama Süleyman değil Hüseyin.
Aslında yazının burada bitmesi gerekirdi, çünkü arzulanan mizah "efekti" sağlanmıştır.
Fakat onlar bizim ilmimizi aşan daha da etkili bir mizah olayı yaratmışlar, vatandaşlardan topladıkları paraları alıp kaçmışlar!
Genel başkan ve bazı yöneticiler...
"Seni milletvekili yapacağız" diye birçok kişiden para toplamışlar. Yüz bin, iki yüz bin, beş yüz bin, Allah ne verdiyse.
Demek ki bu memlekette, Önce Vatan Partisi adında bir kuruluşun meclise girebileceğini ve kendisinin de milletvekili olabileceğini uman birçok vatan evladı yaşıyor...
Bir zamanların ünlü dolandırıcısı Sülün Osman'ın dediği gibi: "Kusura bakma komiser bey, bu memlekette Galata Kulesi'ni satın alacak adamlar olduğu sürece ben bu kuleyi satarım!"
Genel başkan o kadar güçlüymüş ki, altında dört ayrı araba varmış. Buna tav olmuşlar. (Bizim gençliğimizde "araba oltasına" ancak kıt akıllı kızlar gelirlerdi.) Şimdi içlerinde intihar etmeyi düşünenler bile varmış.
Sonra bu arabaların da kiralık olduğu ve kiralayan firmaya da borç takıldığı anlaşılmış.
İşin kötüsü, şimdi "kapı duvar" olan parti genel merkezinin karşısındaki büfeci de birikmiş tost paralarını, "73 lira alacağını" istiyor, kapıya not bırakmış.