Farkında mısınız, en azgın muhalif bile "Çankaya'ya çıkacak hanımın" saçını başını tartışamadı. Tartışamıyor.
Eski Türkiye'de çok ciddi bir sorun edilirdi bu. Kıyametler koparılırdı. Bazı sanatçılar uyuşturucuyu çekip "Çankaya'da başı örtülü kadın istemiyorum" diye demeçler verirlerdi, sonra da "ordu darbe yapsın" diye eklerlerdi, muhalif basın da sazan gibi üstüne atlardı. Bazıları bugün de seçmene "hanzo" diyorlar ama ona alıştık.
Çankaya'da başı örtülü bir hanım yedi yıl boyunca oturdu. Kıyamet kopmadı, Türkiye batmadı, şeriat da gelmedi.
Aslına bakarsanız paralel çete 17 Aralık darbesini başarıyla gerçekleştirip iktidara gelseydi de ortaya bir başörtüsü sorunu çıkmayacaktı, çünkü o cenahta kadın yok! Er kişi niyetine...
Şimdi bir başka başı örtülü hanım da Çankaya'da beş yıl, bendenizin tahminine göre on yıl oturacak. Kıyamet kopmayacak, Türkiye batmayacak, şeriat gelmeyecek. Şeriat asıl, "fahişelik eden" bazı üniversite profesörlerinin destekledikleri adam gelseydi gelecekti.
O hanım da on iki yıldır başbakanın eşi sıfatıyla oturuyor üstelik başka bir köşkte...
Demek ki oluyormuş... Bu Türkiye'nin "normalleşmesidir"...
Demek ki asıl mesele, Çankaya'da başı açık ya da kapalı bir hanımın yağlıboya resim yapması ya da elinde filesiyle kuyruğa girmesi değil, "kocasının" siyasi tutumuymuş.
Atatürk devrinde de hiç yapılmamıştı bu tartışma, çünkü First Lady hem cumhuriyetin hem de evliliğinin daha ikinci yılında First Gentleman'dan boşanmıştı. "Leydilik makamı" on üç yıl boş kaldı... O zamanlar niçin kimsenin aklına "Çankaya'da mutlaka bir hanım görmek istiyoruz, Büyük Önder yeniden evlensin" demek gelmemişti?
"Substitute" olarak bazı hanımlar vardı varolmasına, örneğin Afet Hanım... Onlar da bazı protokol görevlerini yerine getiriyorlardı.
O zamanlar kimsenin aklına "first lady, second lady, third lady, fourth lady" gibi numaralı zevzeklikler de gelmiyordu. Bu özenti, bize necip Türk basınının Amerika'dan ithal ettiği bir saçmalıktır. Sakildir.
Eh, o hanıma ille de İngilizce "first lady" diye isim takarsan, insanın aklına elbette şöyle tayyör- etekli, saçı yapılı (tercihan orduevinin ucuz kuaföründe), Kraliçe Elizabeth gibilerden bir hanım geliyor. Bu hanım da elbette Bayan Mevhibe gibi "Dikmen sırtlarında at binen" birisi olur.
Necip Türk basını, becerip de Çankaya'da oturan ve oturacak hanımlara "hanımefendi" diyemedi. Mis gibi Türkçe'si budur.
Hanımefendi dersen, saçını başını da kolay kolay tartışamazsın. Çünkü senin ananın da başı örtülüydü. Ve de görüntüye değil, yapılan işe bakarsın.
Yok ille de "başı açık first lady çok önemlidir" diye tutturacaksan, bize Bayan Latife, Bayan Mevhibe, Bayan Reşide, Bayan Melahat, Bayan Atıfet, Bayan Emel, Bayan Sekine, Bayan Nazmiye ve Bayan Semra'nın demokrasimize ne gibi olumlu ya da olumsuz katkılarda bulunduklarını anlatmak zorundasın. Lagaluga magazin olarak değil, ciddi olarak.
Bayan Atıfet Sunay mı halkın temsilcisidir, Hayrünnisa Hanım mı? Bayan Emel Korutürk mü halktandır, Emine Hanım mı?