Fransa'da cumhuriyet vardır. Ama kralların eskiden kalma heykelleri de vardır, yıkmadılar. Ondördüncü Louis, Dördüncü Henri... Paris'e giden, alışverişten vakit kalırsa görür (Galeries Lafayette'te aramayın, bulamazsınız.)
Bizde padişah heykeli yoktu ve olamazdı. Eh, bizim cumhuriyetçiler de heykel yıkamayınca hırslarını "eski yazıdan" aldılar.
1928 yılında yalnız eski yazı yasaklanmadı, eski yazılı tarihi kalıntılar da yasaklandı. "Hat sanatının" güzel örneklerini oluşturan birçok tabela ya indirildi ya üstü örtüldü. (Mezar taşlarına dokunamadılar.) Çünkü cumhuriyet "geçmişi kazımaya" çalışıyordu.
İstanbul Üniversitesi'nin nizamiyesinde bir Abdülaziz tuğrası vardı. Özellikle "nizamiye" dedik, çünkü orası aslında Harbiye Nezareti'dir. Halk arasında "Seraskerlik" diye geçerdi. Harbiye Nezareti Ankara'ya taşınıp Milli Savunma Bakanlığı olunca, orası da üniversiteye verildi.
Çünkü üniversite de sözde "yeni" kuruluyordu... İlk adımları 1845'e dayanan Darülfünun çöpe atılmış, 1933 yılında İstanbul Üniversitesi açılmış ve bu, sonraki kuşaklara "ülkede ilk kez bir üniversite açtık" diye yutturulmuştur. (Şimdi İÜ amblemine kuruluş tarihi olarak 1453 yazmaktan hiç çekinmez.) Üniversite reformunun amacı, CHP diktasına cak cuk edecek hocaları "eski kafalı" yaftasıyla tasfiye etmek, yerlerine cumhuriyete "arz-ı übudiyet" edecek profesörleri koymaktı.
Yersen, her şey sıfırdan başlıyordu...
Harbiye Nezareti'nin kapısındaki tuğra da yokedildi tabii. Yanında da, Şefik Bey hattı Fetih Suresi.
Becerip de 1952 yılına kadar İstanbul'a yeni bir üniversite binası yapamayan devletimiz, çareyi eski Harbiye Nezareti'ne el koymakta buluyordu. (Bir üniversitenin "mütemmim cüzü", olmazsa olmazı sayılan sosyal tesisleri, spor sahaları falan da hiç düşünülmemişti tabii. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunurdu ama İÜ'de buna gerek yoktu.)
Feriye Sarayı'na da aynı "muameleyi" yaptılar, ortadan bir duvar çekip yarısını Kabataş Lisesi'ne, yarısını Galatasaray'ın ilkokuluna verdiler. Beşinci Murat'ın yıllarca hapis kaldığı Çırağan Sarayı müştemilatı Beşiktaş Kız Lisesi yapıldı. Bahçesinin de yarısı futbol stadı, yarısı kum deposu...
Meclis-i Mebusan binası Güzel Sanatlar Akademisi oldu. Dolmabahçe Sarayı turizme açıl... madı. Bir kısmı Resim ve Heykel Müzesi'ne verildi. Sarayın muhafız karakolu Beşiktaş Kaymakamlığı oldu. Yıldız Sarayı da askeriyeye Kurmay Okulu yapıldı.
Türkiye Cumhuriyeti ilk döneminde "dönüştürmeyi", dönüştürürken de "dejenere etmeyi" biliyordu. İstanbul'a otuz yıla yakın hiçbir şey "yapılmadı", hep Ankara tercih edildi. İstanbul'da Topçu Kışlası yıkıldı. Tövbe, birşeyler yapıldı canım, yapıldı, saray dibine stadyum yapıldı.
Şimdi okudum, İÜ'nün cümle kapısındaki tuğra restore edilmiş. Vallahi ben CHP'li olsam hem buna itiraz eder, hem de "Üçüncü Ahmet Çeşmesi'nin üstündeki kargacık burgacık yazılar niçin duruyor" diye şarlardım...
Nasıl olduysa otuzlu yıllarda gözden kaçmış da!