Eski Türkiye'yi yönetenler, acaba Kıbrıs'ta Ecevit'in deyimiyle bir "barış harekâtı" başlatırken, sırtlarına kırk yıllık bir kambur aldıklarını da idrak etmişler miydi?
Barış marış, güvercin müvercin, mavi gömlek falan filan "içi boş Ecevit belagatinden" ibaretti. Kıbrıs'a hem politikacı, hem bürokrat, hem de halk başından beri "aldık" gözüyle baktı... Aldığımızın aslında "başımıza dert" olduğunu kimse göremedi.
Çünkü, Hatay'ı saymazsak, bilinçaltımızdaki Osmanlı, "kaybettiği topraklardan" bir kısmını uzun yıllar sonra nihayet geri alıyordu!
İşte bunun için 1974 yılında olağanüstü bir coşku yaşandı, Osmanlı'nın intikamı... Vatanlarını terketmek zorunda bırakılan İstanbullu Rumlar'a da kimse acımadı.
Ecevit'in orduyu durulmaması gereken yerde durdurması hata, yürünmemesi gereken yerde tekrar yürütmesi hata, Yunan cuntası devrilince çekmemesi ayrı bir hataydı (Ecevit'in nesi hata değildi ki?)
İddia ettiği gibi faşistleri temizleyip çekilse, hem Kıbrıs'a hem de yedi yıldır cunta elinde inleyen Yunanistan'a "demokrasiyi hediye eden adam" sıfatıyla belki 1974 yılı Nobel Barış Ödülü'nü bile alabilecekti!... Orhan Pamuk'tan otuz iki sene önce...
Hep Kıbrıslı Rumlar'ı suçlarız ama bu meselenin kırk yıldır çözülememiş olmasının bizim açımızdan temel nedenini görmek istemeyiz: Madem ki almıştık, çözüme yaklaşan her yöneticiye de "verdi" gözüyle bakılacaktı, hiçbir politikacı buna cesaret edemezdi...
Fakat okuduğumuz mavalı, "Kıbrıs'a demokrasi götürüyoruz" mavalını dünyada kimse yutmadı. Kurdurduğumuz küçük devleti, aslında Türkiye'ye katılmak isteyen Kıbrıslı milliyetçiler tarafından bize "empoze" edilen, bir emrivakiyle desteklemek zorunda bırakıldığımız devleti kimse tanımadı. "Barış sağlanınca çekileceğiz" masalını kimse dinlemedi.
Ve de Kıbrıs her anlamda başımıza çok büyük dertler açtı.
Kıbrıs meselesi yokuşa sürülmeseydi hem ambargo yemeyecektik, hem de Yunanistan NATO'dan çekilmeyecek ve Amerika onu geri alabilmek için Türkiye'de iç savaş çıkarıp beş bin kişinin ölümüne yol açamayacak ve 1980 darbesini de kolay yaptıramayacaktı... Bunu gördükten sonra gene de Kıbrıs'ı aldık diye sevinir misiniz, bilemem.
Şimdi iyimser haberler geliyor ve iyimser yorumlar yapılıyor: Kıbrıs'ta çözüme yaklaşılmış. Bu lafı da kırk yıldır duymaktan bıktığım için beni heyecanlandırmıyor, isteyen gençler sevinsinler: Eroğlu ile Anastasiadis anlaşmak üzerelermiş, iki toplumlu, iki bölgeli, siyasi eşitliğe dayalı, uluslararası kimliği tek olan bir federasyon kurulacakmış.
Kıbıslı Türkler Rum boyunduruğundan kurtulacaklar ama belki daha da önemlisi, Türkiye boyunduruğundan da kurtulacaklar! Kendilerini de hürp diye AB'de bulacaklar, daha ne?
Şimdi geldik zurnanın zırt dediği yere: Türk ordusu çekilecek mi?
"Bu durumda elbette" diyeceksiniz, isterseniz soruyu bir de şöyle sorayım: Türk bürokrasisi çekilmeyi sesini çıkarmadan kabul edecek mi?
Sakın, orduyu çekmemek için gene çözümsüzlük kartını oynayıp işi "Tayyip'in düşmanlarıyla işbirliği aramak" mertebesine vardıracak birtakım sergerdeler çıkmasın? Aman ha...